26 Ağustos 2010 Perşembe

Yalan Söylüyorum.

Ben küçükkende yalan söylerdim yazıyor sağ altta yorumların üzerinde.Evet yalanlar güzeldir.En azından kendimi inandırmayı seviyorum.Kendime yalanlar söylediğim için insanlara güvenmiyorum aslında.

İzmire gitmekten o kadar korkuyorum ki anlatamam.Kimsede anlamıyor zaten.Bende korkucak birşey yokmuş gibi davranıyorum.Yalan söyleyip kendimi inandırıyorum.

Neden korkuyorsun diyen hiç yok.Genelde korkucak birşey yok diye cümlelerine başlıyorlar.Ama var işte.Yalnızım...


Biraz bunalıma girsem kime anlatıcam.En azından burda Dişi Lenon ve düşünce vardı. Onlara sarılıp saatlerce ağlayabiliyordum.Çok iyi kızlardır ne kadar saçmalasam da dinliyorlardı.Hele Düşünce benle ağlardı.Hatta içip içip ağlardık.Sonra rahatlardık asşlında o kadar önemli olmadığını farkederdik.

Şimdi o kızlarım yok.Napıcam ben?


Canım sıkılınca ''Hadi gel kızılaydayım.'' dediğimde kim gelicek şimdi?Nerde benim Kızılayım.Alsancak yerini tutar mı ?


Düşünceyle hoşlandığımız çocukları evlerine kadar takip ederdik.Kimden hoşlanıcam şimdi ? Kimle takip edicem.

Her metro çıkışı Tabooyu ararım o hep Kızılaydadır diye.Koşarak boynuna atlarım her gördüğümde.Beni belimden kaldırıp döndürerek sarılır.Metroya binicek miyim şimdi? Ya da her metro çıkışı kimi arıycak gözlerim.


Eve geç gelirdik bazen.O zaman meşrutiyetteki köprünün üzerine yatıp şehrin ışıkları arasında kaybolan yıldızları görmeye çalışırdık.Orda yaptığımız muhabbetleri bir daha nerde yapıcam.Ya da kim yapıcak benimle ?


Büyük Kalple sabah 8de buluşup akşam 6ya kadar iki paket sigara içip sonra otobüsün peşinden koşardık.Nefes alamazdım.Bir daha kimle koşucam şimdi?

Minik çikolatamla Kocatepede skateboard yapardık.Ben hep düşerdim o hep beni kaldırırdı.Şimdi kim bana kaykay öğretcek?


Yamuk Suratla napcağımızı bilmediğimiz zaman ilk karşımıza çıkan duraktaki otobüse binip bilmediğimiz bir yerde inerdik.Orayı gezerdik.Nasılolsa her otobüs Kızılaya geliyordu. Şimdi kim benle kaybolmak istiycek?


Her zaman yaza merhaba okula elveda partimizi mecliste içerek kutlardık.Şimdi meclis parkı yerine nerde içicez.Ve kimle içicem?


Sarhoş olunca çantamı bihtervari dirseğime takıp konur ve karanfili ''Çekil!Çekil!'' diye bağırarak 3 dakikada geçiyordum.Herkes kenara atlıyordu.Şimdi nerde sarhoş olup hangi güzel insanlara Çekil diye emir vercem?

Lisede son sınıfken yeni gelenleri köşeye kıstıran 3. sınıftaki kızlara ufacık bedenimle atara kalkıyordum.Rahat bırakın diye.Kurtarılan kızlarım bana ''Anne!'' diyorlardı.Kim dicek şimdi bana anne diye. Kimi kurtarıcam ben?


Düşünceyle elele tutuşup meclise kadar ''Dalinle yıkanan civcivler görür cik cik cik !'' şarkısını söylemiştik.Şimdi kimle bu saçma şarkıyı söyleyip gülücem.?


Çok güzel arkadaşlarım var.Çok özliyceğim arkadaşlarım.Çok sevdiğim arkadaşlarım.Çok eğlendiğim arkadaşlarım.Bana anne diyen minik kızlarım, Sisteer diye bağıran kızkardeşlerim, sen olmasan napardım bu kızla diyen minik erkeklerim var.Birlikte saçmaladığım, birlikte güldüğüm, birlikte bağırdığım arkadaşlarım var.Yanlarında huzur bulduğum insanları terkediyorum.Yapayalnız gidiyorum.

Gitmek için kendime sebepler arıyorum ama bulamıyorum.Yalan söylüyorum.
Yalanlarım var çok güzel.


Yan Flütçümle sevgili olurum falan diye.Halbuki çocuğun sadece dışı var içi boş.

Eve çıkarız sabaha kadar Alsancak diyorum.Yalan söylüyorum.

Gitmeyi hiç istemiyorum.

Bu piç Ankarayı bırakamıyorum şimdi.Deli gibi gitmek istiyordum bir zamanlar...

Gitmek için sebebim yok.Kalmak içinse çok.


Yalan söylüyorum.Ama inanmıyorum işte.İnansam keşke.Keşke biri deseki her şey çok güzel olucak.Çok mutlu olucaksın.İçten gülüceğin sebeplerin olucak dese keşke.Ama kim bilebilir ki ne olcağını.Ama benim yalnız olcağım kesin.

Dün Cubioux biraz umut vermeye çalıştı.Ona kurabildiğim en manidar cümleyse ''Boğulcaksan büyük denizde boğul diyorsun yani.'' oldu.

Gidiyorum ama kalbim eksik gidiyorum.Gidiyorum ama hep bir parçam burda.Gidiyorum ama kimsesizim şimdi.


Bir tek bu Ygs zamanıydı işte. Bir rüya görmüştüm.Rapunzel izmirde okuyor işte.Onunla İzmirdeymişim meğerse rüyamda. Bir park var sisler içinde.Döner merdivenlerle çıkılıyor sağda ve solda var bu merdivenlerden.İlk merdiveni çıkıyoruz.Yaşlı bir adam var şarapçı belli.Rapunzel inelim öteki taraftan geçelim ben korktum diyorum.İniyoruz merdivenden diğerini çıkıyoruz. İki tane adam var birinin elinde bıçak var.Rapunzel diyor bu sefer bana Voodoo sonra geliriz boşver diyor.Mecbur kalıyorum ama kalbim girmek istiyor o parka sislerin ardında ne var görmek istiyorum.Avalonun Sisleri diye bir film var.Avalonun yolu sislidir sadece gölün kraliçesi o sisleri ortadan kaldırıp saklı Avalona girebilir.Daha sonra Avalonun kapıları sonsuza dek kapanmıştır zaten.Neyse işte ben kendimi tutamayıp sisleri kaldırdığımı düşünüyorum.Çünkü büyünün temel prensibi olduğunu hayal etmektir. Sisler kalkmıyor ama sisler açılıyor ve bana zümrüt bir kolye geliyor sislerin içinden.Boynuma takınca mutlu oluyorum.Ve sonra uyanıyorum.Bunun bir anlamı olmalı bence.Belki İzmire gitmek için bu rüyayı sebep yaparım ?




Hayat hala devam ediyor...Ve sonunu görmek istiyorum.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yolların Hastasıyım Alışverişin Ustasıyım


Şimdi şöyle bir durum var. Ben ehliyete falan başladım malumunuz o yolda çekilen çilenin kutsallaşması bugüne nasip oldu. Evet ben direksiyon derslerine başladım.İlk dersten trafiğe çıkmak pek havalı birşey aslında ama ikinci derste sınav turu için hazırlığa başlamamız benim usta şöför olduğumu gösteriyor.Normalde 3. dersten önce başlayamıyorlar da o yüzden hava atıyım dedim.



Fordcusuyla,serçesiyle,doğan görünümlü şahiniyle beni aynı trafikte olduğumu düşününce sokarım ustalığına diyebilirsiniz bende diyorum niye çünkü kadın şöför olmak demek pezevenklerin eğlencesi olma ihtimalinizin yüksek olması demek. Sıkıştırırlar ,makas atarlar.Kısacası size kaza yaptırmaya çalışırlar. Ama burdan onlara sesleniyorum. Kapışalım mı oğlum ebenize atlıycam!



Şimdi sürekli aynı şeyleri yapıyoruz benim iyi kullandığım bariz belli. İşte birazda benim dikiş makinesi kullanmamla alakalı.Sonuçta debriyajdan çekerken gaza basmalısın ama debriyajdan yavaş çekmelisin falan filan işte. Amaç arabanın ağzına sıçmamak. Kısacası mükemmel bir el ve ayak koordinasyonu istiyor.Ben işte o konuda pek yetenekliymişim bugün onu farkedip İzmire gider gitmez ilk işim eskrim yada kendoya başlamak olucak.



Sonra işte ben birde böyle artık aynı yerde 5. turumuzda etraftaki bebeleri kesmeye başladım.Göz kırpıyorum falan o derece ustalaşmışım.Hocam sürekli birşeyler diyor.Ben bebeye gülümsüyorum falan.Sanki arabanın tepesinde ''Acemi Sürücü'' yazmıyormuş gibi bir havalıyım sanki hocam sürücü adayı.


Zaten sonradan anladım o taş gibi bebelerin bana neden baktıklarını.Resmen ezikliyorlarmış.


Birde her ders arası 15 dakika mola veriyoruz.Molalarıda alışveriş merkezsinde verince.Ben 11 dakikada alışveriş yapıyorum.Öyle hızlıyım yani.Bugün bir elbise ve body aldım.Yarın bakamadığım mağazalarada bakıcam.Oğlum çok süper birşey aslında babamın bıdı bıdısını dinlemiyorum.Adam zaten kafayı sıyırdı artık. Bir alışverişe gidiyoruz ben bir türlü beğenemiyorum.Al çık halbuki dimi yok ama olur mu hiç o üstümde nasıl olcak rengi tenime uycak mı acaba askıda durduğu gibi güzel durcak mı adam çıldırıyor.Artık bizde şapıyoruz o beni bırakıp kaçıyor evet kaçıyor.sonra ben işim bitince arıyorum gelip alıyor.



Şimdi böyle hızlı alışveriş olayına girdim bir elimde navigasyon cihazı gibi telefonum öbür elimle bakıyorum askılara hızlı hızlı koşarak. Kronometresi var ya telefonun 11 dakika dolunca koşarak arabanın bulunduğu park yerine gidiyorum.



Kısacası gün içinde hem araba sürüp hem alışveriş yapınca kendimi iş kadını gibi hissediyorum.Bir kere çok zevkli birşey yaaa.



Yazıyı nasıl sonlandırcam bilemedim. O yüzden SON. Seviliyorsunuz.


Fotoğraftaki de bebeğim.Bu kadar harika birşeyim olsun istiyorum işte.

22 Ağustos 2010 Pazar

İkizim.

Marsel Russo'nun Genetik ayna teorisine göre hepimizin bir ikizi var. Lost dizisinde aslında bu teori işlenmiştir. Ben sanırım o kadar şanslıyım ki ikizimi buldum. Yani birebir suratıma sahip olan ikizimi değil tabi.Ruh anlamında,kader anlamında.

Kendinizi düşleyin. Bugüne kadar yaşadıklarınızı birebir yaşamış birini.Ne hissettiğinizi bilen, ne yaşadığınızı anlayan birini. Çok imkansız görünüyor ama değil. İkizim burda devreye giriyor.

Birbirimize o kadar çok benziyoruz ki. Yaşadığımız aşklar bile. Ama onunki biraz farklıydı.

O Mersinde yaşıyor. Biz aslında sanal ortamda tanıştık. İlk tanıştığımızda herkes kızın bakışlarına takmış durumdaydı. Bakışları hakkında ilk doğru yorumu ben yapınca konu konuyu açtı. Konu geçmişimizi açtı.Konu canımızı yaktı.

Aldatılmıştık üstüne bir de terkedilmiştik. PuCCanın dediği gibi piç gibi ortada kalmıştık.Toparlandık. Büyüdük.Yine yaşadık yine nefes aldık.Sensiz yaşayamam dediklerimize rağmen yaşadık.

Biz ikizimle böyle tanıştık. Ortak acılarla ortak sancılarla.Bazen depresifleşip eskileri özledik.O özlerken ben özletmiyordum ben o özlerken o özletmiyordu.

Tanıştığımızda saçma sapan birilerine aşıktık.Sonra vazgeçtik.Çünkü biliyorduk ikimiz içinde sadece bir hayaldi o aşklar.Kolay vazgeçemedik ama bitti dediğimiz an bitirdik.

O beni hissediyordu.Ne hissettiğimi biliyordu.Kıskançtım.Çıldırıyordum.Hatta o kadar ki ikizimle facebookda çocuğun fotoğrafını beğenen her karıyı şikayet ettik.Neyseki bizim facebook kapanmadı o kadar şikayete.

Benim o zamanlar İstanbul hayalim vardı.Blogumun başından sonuna kadar anlattım zaten İstanbul hayalimi.İç basıncını kaybedince o hayal balonu söndü.Bu sırada ikizimle o zaman İzmir ! dedik.

Sınava bütün yıl blogla hazırlandığım için depresyona girince İzmir demiştim bir kere.İşte benimde işime geldi İzmir.

Sürekli birbirimizi ders çalışmaya teşvik ediyorduk.Bu güzeldi.

Tercihleri birlikte yapcaz dedik kısmet olmadı.İyiki de birlikte yapmamışız. yoksa İzmir olmayabilirdi.

Sonuçların açıklandığı gün duştan koşarak çıkıp telefona sarıldım.İkizimi aradım.Zaten kısa bir kendimizi tutmanın ardında bağırarak sevinç çığlıkları attık. Bayağı bayağı gidiyorduk.

O kadar güzelki şu an her şey.

İkizimle kurduğumuz hayalleri gerçekleştircez.Şimdilik tek planımız bu.Önce sarhoş olup denize atlıycaz giysilerimizle ama gece.O hep sarhoş olmak istiyordu bende hep gece denize girmek.Ortak birşey yapalım dedik.Allah korusada boğulmasak ilk buluşmada.

Yapcak çok şeyimiz var bizim.Birbirimizi bulmuşken.Sizinde varsa ertelemeyin.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Bir Mektup Buldum.

Merhaba Sevgilim,
Ben geldim.Küçük meleğin.Yine dizlerim kanıyor.Yine düştüm.
Düşüşümü görseydin üzülür müydün ?
Koşmuyorum artık.Çünkü büyüdüm.Öyle hissediyorum sevgilim.

Seni kaybettim ama kendimi buldum.Vazgeçmeyi öğrendim senden sonra.Giderken ''Gitme''diye yalvardığımda, sseni yanımda tutmaya yetmemişti.

Seni seviyordum ama vazgeçtim.

İlk vazgeçişim sendin.''Hayatta her şeyi elde edemezsin.''demiştin.''Evet'' derken sana, içimdense ''gitmene asla izin vermiyceğim.'' diye yemin ediyordum.Sen gittin ama sen gittikten sonra ben büyüdüm.

İlk vazgeçişim, hayata karşı ilk pesedişimdi.
Sen kalsaydın asla büyüyemezdim.
Sen giderken yenilgiyi kabul etmeyi öğrendim.Kalbime camlar batıyordu sanki her yanından.Tutsak edilmişti bir anda dikenli tellerin arasına.Çırpındıkça canım yanıyordu.
Duruldum işte o gün.Kendimi parçalamaktan yoruldum.Dikenli tellerimin arasında yaşamaya koyuldum.

Gitmiştin ama benim cehennemim zaten seninle başlamış.Gecelerce bizi düşündüm.Aklımın haykırışlarını kalbimin bastırışını...

Susturdum işte o gün kalbimi.Aklımı dinlemeye koyuldum.Bütün yaşadıklarımızı bir kez daha yaşadım.Her cümleni bir bir önüme çıkardım.Kendimden nefret ettim seni gözüm kapalı sevdim diye.Git demenin 1. yıl dönümünde ''İhanetli Aşklar Okulu''ndan mezun oldum.

Artık vazgeçmesini biliyorum.Kolay değil kelimelerdeki kadar ama daha az batıyor dikenler, vazgeçtiklerimle dalga geçmeyi öğrendiğimden beri.Yaptıklarını gülünç bulmaya başladığın an kolay vazgeçermişsin.Büyük dersti.

Hayata karşı pes etmeyi öğrendim.Bazen kazanmak için pes etmen gerekiyormuş.Çünkü hayat senin istediğini değil sana layık gördüğünü veriyormuş.

Kabullenmeyi öğrendim.Bazen sahip olduklarınla mutlu olmalıymışsın.Merhaba yalnızlığım diye kendini bulmalıymışsın.

Kabullenince affetmeyi öğrendim.İlk seni affediyorum sevgilim bir daha karşıma çıkma diye.


Üstteki mektubu 1 yıl önce yazmıştım.Dün bunu okuduktan sonra uykuya daldım.Eski sevgilimi gördüm rüyamda.Yine bir aradaydık.Mutlu olcağımı düşünüyordum.Rüyamda bile mutlu olamadım.Çünkü o benim hayal ettiğim şekilde güzelmiş , kendi kalıbıma sokmak istemişim.Olmamış işte. Olmadı da rüyamda. Yapamadım onunla.Dün gece son kez azad ettim onu. Tamamen özgür şimdi.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Soyuluyorum da Soyunuyorum da.

Şimdi bildiğiniz üzere Ben Voodoo, Dokuz Eylül Üniversitesinin başarılı öğrencilerinden biri olarak canımıniçi okulumun kayıt zımbırtısıyla uğraşıyorum. Bugün o kadar çok devlet kapısı çaldım ki artık içimden ''al canımı yareppim okulu batsın sıcakta şu çektiklerime bak ne günahım vardı da beni böyle cezalandırıyorsun'' diye diye tüm gün Ankarayı dolaştım.

Okul ve yurttan istenilenler o kadar çok ki.Sağlık raporu( Verem Dispanserinden), İkametgah Belgesi,Savcılık İyi Hal raporu. Bildiğiniz üzere Ankara'da bunların hepsinin yeri apayrıdır.Bunun dışında uğramış olduğum Fotoğrafçı ve Bankayı henüz saymadım.

Sabah 10:30da alarm çalmaya başladı erteleye erteleye saat 12de kalktım. Duş aldıktan sonra yollara düştüm. Sıcak yanıyorum pantolon götüme yapıştı.Birde itfaye meydanındayım abazanı desen apayrı mecburen pantolon falan şeklinde ortama ayak uydurmak zorundayım. Döne dolana yarım saat içinde dispanseri buldum ama dilim yerleri süpürcek kadar ağzımdan aşağı sarkıyor. Kadın ''Buyrun''dedi. Ben cevap veremiyorum ama ''Hebelebe Benhebe heyurtbe için ahhauh raporheb alcaktım.'' gibi bir cümle kurmayı denedim. Kadın anladı allahtan. Hayvanca biliyormuş o güzel. Kayıdı yaptırdım kart verdi git çektir röntgeni karşıdan dedi. gittiğimde bir sapık tipli herif memelerime bakıp ''Sadece iç çamaşırını çıkart'' dedi. Girdim soyunma kabinine içimden 10 tane senaryo yazıyorum dağın başındasın ya tecavüz ederse ya bişi yaparsa ben çıktım ama ellerim göğsümde birleştirdim öyle duruyorum. Sonra çat çektiler röntgeni ''Yarın 2de gel al raporu'' dediler. Ben dışımdan ''Tamam'' derken içimden ''Al Voodoo adam bugün yapamadı kesin yarın yapıcak vay pis sapık yarın babamla gelirim görürsün sen adi herif'' diye içimden tehdit ediyorum kendimce.


Sonra ordan çıktım. Tekrar otobüs duraklarına yürüdüm. Bu arada niyetli olanlarınkini Allah kabul etsin ama bugün tutamazdım gerçekten bir su aldım durağın ordan sanki Allaha kavuştum öyle sevinçliyim. Bindim Adalet Sarayına gittim. Daha önce ehliyet için aldığım yerden alındığını bildiğimden içimden ''Hehe çok koley yeaa hemencik yaparım ben şimdi'' falan şeklinde gittim. İki tane kağıt aldım tanesi 1,25den bir de kalem yok abi kalemde aldım 75 kuruşa buraya kadar her şey oo çok ucuz demeyin sakın. 10 lira işlem ücreti aldılar. İçim gitti iki dosya kağıdına o kadar para alınır mı vicdansızlar ! Soyguncu bu devlet ! diye içimden ağıt yakmaya çoktan başladım ama. çıktım ordan ama ağlıycam biri dokunsa öyle üzüldüm.


Sonra bizim sürekli gittiğimiz bir fotoğrafçı var bizim oraya uzak ama kadın iyi çekiyor. Gittim oraya bir baktım benim kadın yok bir teyze oturuyor. Baktım o da bana baktı. ''Sırma abla yok mu?'' dedim. ''Tatilde''. dediği an sıcak falan bana vız geldi. Gözlerim doldu. Tamam teşekkürler dedim çıktım ordan az ileri gittim çöktüm kaldırımın kenarına babamı aradım. ''Babaaaa gel beni al bayılcam yoksa!!'' diye hafif hıçkırıklı bir sesle babamı kandırdım. Babam gelince arabayla ohh dedim dünya varmış be otobüs rezilliklerini biliyorsunuz 545454 kere anlattım artık. İnaf.


Babam beni alınca tek işlem bankaya gitmek oldu. Gişe işlemlerinden sıra aldık. Tam 1 saat bekledim. 15:35 sırayı alışım işlem yapılmaya giderken saat 16:32 idi. Kadına dedim ki harç parası yatırcam.Öğrenci numarasını verirsen yatırıyormuşsun.Kadın bana baktı. ''Harçlar daha yatmaya başlanmadı canım'' dedi. Bir baksanız dedim. Kadın numaramı girdi hiçbir şey çıkmadı. Ben orda 1 saat beklediğime mi yanıyım harcın ne zaman yatcağını bilmediğime mi üzülüyüm derken dertlen allah dertlen muhtarlığa gittik.


Bir baktım kapıda kocaman yazıyor.''Kaymakamlıkta bedava bizde 4 lira'' Muhtarada deli oluyorum zaten sana NAH veririm o parayı dedim.Babamı da kolundan tuttuğum gibi kaymakamlığa sürükledim. Girdim içeri danışmaya gittim.Danışmada kimse yok kağıt asmışlar ikametgah alıcaklar 2 nolu düğmeye basıp sıra alsın diye. Abi okulda öğretseler keşke şunu ya böyle salak gibi hissediyorum kendimi. Kocaman kız neyin nerde yapılcağını bilmiyor. Neyse işte sıramı aldım hemen sıra bana geldi bende anlamadım. Çocuk vardı lan bankoda bildiğimiz 23-24 yaşında çocuk işte dedi Yurt için mi Oha içimden dedim Evet dışımdan dedim. Sana o zaman iki tane veriyorum biri okul için biri yurt için dedi.Al bunu 2. katta imzalat dedi çıktım ikinci kata nerde imzalanıyor bilmiyorum. Bir kadın elimde gördü orda oturanlardan ikametgah mı getir canım dedi. Verdim imzaladı ve eve geldim ama ağlıycam artık sinirlerim yıprandı sıcakta.


Bu devlet hem soyguncu hem soyucu.Ayy cumartesi ehliyete gircem bir de hiç çalışmadım napıcam bilmiyorum. Testlere bir bakıyım kalırsam yandım vallaha İzmire git gel Yandı Voodoo ağlayanı yok.

15 Ağustos 2010 Pazar

Tenimdeki Lanet.

İnanmıycaksınız ama ben mutlu olmayı sevmiyorum.Keşke hep ben üzülsem diyorum. Gerçekten bunu çok istiyorum. Çok sevdiğim insanlar üzülünce ben daha çok üzülüyorum çünkü.

Dokuz Eylülü kazandım. İzmire gidiyorum. Sevindim mi ?Hayır.

Aynı gün bir yıl önce İzmiri kazanıp giden arkadaşıma mesaj attım yanına geliyorum diye. Tebrik ederim bende babamı kaybettim dedi.

Gözlüklüm var. İnatla lens kullanmaz. Annesi babası boşanmıştı söylemiyordu ama ben biliyordum.Tercihlerde hiçbir yer gelmemiş. Çok üzülüyordu.

Ve bugün...

Japon balığım 3 arkadaşını trafik kazasında kaybetti.Dün bütün gece çok güldük diye bir acı yaşamalıydık. Denge bozulmasın değil mi tanrım ? Bir yerden kazanırken bir yandan kaybetmek zorundayız değil mi ?

Neden kendimi lanetli gibi hissetmeme sebep oluyorsun tanrım?

Neden benim mutlu olmama izin vermiyorsun?

Neden sevdiklerimin canını yakıyorsun cevap verir misin ?

Neden hep zaaflarımı acı çektirmek yönünde kullanıyorsun ?

Bir sorunun varsa beni niye yanına alıp bunu benle halletmiyorsun ?

Niye öldürmüyorsun beni de her gün yaşatarak defalarca öldürüyorsun ?

Senin yüzünden insanları sevemiyorum aslında. Biliyorum seversem zarar vericeksin onlara.Uzak duruyorum işte. Daha az acıyor canım onlardan uzakta.Sen onlara zarar vermiyorsun ya ben yalnız kalmayı tercih ederim.Senin yaptıklarına engel olabilseydim bu kadar çaresiz hissetmezdim. Ama yapamam ki.

İnsanlara neden ölümü kendileri kadar sevdiklerini alarak hatırlatıyorsun ki?

Bugün ağladım senin yüzünden. İnsanlara yaptığım acımasızlığa ağladım. Çok sevsemde söyleyemememe.Bana duygularımı hep içimde yaşattırmana ağladım. Giderlerken gitme diyemeyişimi.Kaldıklarında canlarını yakıcağını söyleyemedim. Onlar gitmeliydiler. Eğer kalırlarsa bana acı çektircektin çok fazla. Kalanlara hala eziyet ediyorsun ben üzülüyüm diye.


Tanrım gerçekten çok mu kötü biriyim.Yoksa senden fazla sevdiğimi düşündüğüm için mi bunu yapıyorsun bana. Hem sevgiyi sen vermedin mi ? Neden senden fazla sevmeme izin vermiyorsun?

Artık sıkıldım yazmıycam canım yanıyor.

http://fizy.com/s/1e1ucv

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Belki de Gerçek Aşkın Yönü Şaşmıştır

Size daha önce İkarusdan bahsetmiştim. Masumiyet Ziyan Olmaz yazımda. Son günlerdeki garipliğimi bir tek o anlıyor.En azından ne söylediğimi dinleyip yardımcı olmaya çalışıyor. Ama ona sorsanız ''Voodoo umrumda değilsin.'' der. Onun kavramlarıyla bizimkini anlamak hata olur. Onu anlamak için bir Türkçe sözlük hiçbir işinize yaramıycaktır.



Meselemiz o değil. Ama sakinleşmeme çok yardımcı olduğunu yadsıyamıycam bana kalsa: ''Bunu onun yanına bırakmam ! Canına okurum.'' yada ''Kesicem kendimi illa yeaa dikkat çekmek için.'' dediğim zamanlarda.Ya Voodoo bak şöyle yapalım ne hissetceksin gibi çözümler üretmesi, hmmm bence mantıklı olan bu diye fikirlerini söylemesi çok güzel. Ve bu çocuğun benden küçük olmasını söyleyip ne kadar olgun bir davranış sergilediğini söylemeden geçemiycem.

Konu bu değil aslında. Beni bu hale sokanlar. Bir kaç aydır facebook hesabım kapalıydı. Neden kapatcak kadar depresyona girmişim onu da bilmiyorum. Muhtemelen... Neyse. Açar açmaz çok ünlü fotoğrafçıların fotoğraflarımı beğenmesi arkadaşlarımın sonunda be kadın bir türlü uluşamıyoruz sana diye beni parçalamak isteyişleri. Telefonumu pek kullanmıyorum çünkü. Her mesaj attıklarında yada aradıklarında görmezden geliyorum. Telefon olayını sevmiyorum.Ama özlemişim bu popülariteyi. Kendime güvenimi tazeliyor desem garip olabilir sanırım.Ama öyle. Her zaman ilgi odağı olmayı seviyorum. Çok fazla arkadaşım var.Ama bana bir arkadaştan fazlası lazım....



Güvenemiyorum kimseye.Bugün Düşünce'yle onu konuştuk.''Voodoo çok sev, aşkını doyasıya yaşa ama güvenme.Kendin başkasına asla ve asla güvenme.''dedi. Onun yaşadıklarını izledim sadece.Acısını tahmin bile edemem ama ailesi sorunlu insanların insanlara güvenmesi zaman alıyor. Bu öyle bir kızdı. Sevdiği çocuk her şeyi yaptı. Uzun bir ilişkileri oldu ve birgün çocuk yokoldu. O kadar şeyden sonra ilk kez birine güvenen kız yine sıfırdan başladı. Bazen diyorum hayat tekerrürden ibaret mi gerçekten diye.Ve galiba öyle.



Bana sürekli neden birisini sevemediğimi soruyorlar. O'dan sonra kimseyle ciddi bir ilişkim olmadı. Anlatmadığım bir kaç flörtüm vardı o kadar.Onlarda sadece önemsiz ayrıntı kalıyorlardı. Ben ne dağları geçmişim onlar sadece basit bir yokuş kalmış.



Bugün bir arkadaşıma O'yu sordum sınavda napmış diye.Konuşma şöyle devam etti...

Arkadaşım: Aşıksın.
Ben: Anlamadım kime ?
Arkadaşım: O'na tabiki.


Ondan sonra cevap veremedim. Sanki sıcak bir rüzgar esti ama ben üşüdüm. Ona aşık değildim biliyorum kendimden bir tek bu konuda eminim. Ama neydi beni susturan bunu bilmiyordum.

Anne Boleyn. Duygularıyla hareket etti.Kocası kafasını uçurttu.Kızı Elizabeth, annesinin ölümünü öğrendiği anda yemin etti. Asla ve asla bir erkekle evlenmiycekti ve aşık olmıycaktı. O yüzden o aşkını ülkesine adadı. O yüzden hep Bakire Kraliçe diye anıldı.








Coco Chanel. Aşka inanmayan bir kadındı.Erkeksi bir karakteri vardı ve bu yüzden çok güçlü hissediyordu. Her kadın gibi aşık oldu.Sevdiği adamın para için evlendiğini öğrenince asla evlenmemeye yemin etti. Sevdiği adamla aşkını yaşadı taaki sevdiği adam ölünceye kadar. Ve sonra kimseye aşık olmıycağına yemin etti. Hayatının aşkı işi oldu ve büyük bir başarıya ulaştı.







Tarihte çok örnek var bu konuyla ilgili.Ama en çok sevdiklerim bunlar.







Başarı öyküm henüz yok.Ama elimden geldiğince kadınsal genlerimi hiçe sayıyorum.Çünkü canımı en çok o genler yakıyor. Mantıkçı olmaya çalışıyorum.3 adım sonrasını görmediğim işlere bulaşmıyorum.Aşk içinde aynısı geçerli.Eğer sağlam adımlarla ilerliycek bir aşk yoksa aşık olmamamyı tercih ederim.








Eğer sevgi bu ülkede bunalımdaysa bekle beni Amerika !

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Hep Sendeki Beni Aradım.


''Bütün dünyayı sevmeye hazırdım,kimse beni anlamadı;bende nefret etmeyi öğrendim.''

Size en sevdiğim kitaptan bir alıntı yaparak başlamak istedim.Ne anlatcağımı çok bilmiyorum, nasıl anlıycağınızı da. Ama anlamanıza pekde gerek yok aslında.Ben de yeni anlamaya başlamışken.

Her zaman ''O''nu aradığımı yazmıştım. Her kızın hayalinde yarattığı görüntüsüz prensi.Duymak istediklerimi bilen birini.Aslında aradığım o değildi. Kendimdim.

Size çok ergence geliyor bu cümleler.Kendimi aramak... Hala da oergenim aslında ne kadar sesli dile getirmesem de.


Evet arıyorum hangi insan aramıyor ki ? Amaç kendimizi bulmak değil miydi? Yada sandığımız amaca ayak uydurmak ? Ne kadar isyankar olabilirsin ki ? Ne kadar kendini inkar edebilirsin ki ?


Ben sadece insanların geriye baktıklarında yaşadığı pişmanlıkları kaldırcak bir kalbe sahip değilim. Kolay incinirim , kolay üzülürüm ama belli etmem. Başkalarının yanında ağlayamam. Hislerimi seslendiremem. Güçsüz göründüğümü düşünürüm. İnsanlar çok acımasız. İlk incindiğimde acımasızlaşmayı öğrendim. Daha az vicdan yapar oldum. Duyguları yada fikirlerini umursamaz oldum.


İlk incindiğimde sorunun güven olduğunu gördüm. Çok güvenince çok canın yanar onu anladım.İnsanlar beni kendilerine çok inandırmaya çalıştı.İnanmadım. Sadece bu kadar çabamalarına hayran kaldım. Güvenmedikçe güvensizleştim. Kendimden başkasına güvenemez oldum. İnsanlara her an kuşkuyla yaklaştım.Kuşku en büyük tecrübenin dersi değil midir zaten ?


Bütün dünyayı severdim.Şimdi de seviyorum. İnsanlar hariç.


Tek istediğim birisine güvenebilmek.Çok zor bu benim için.Birisinin güven vermeside çok zor. Yanımda yokken bile varlığını hissettirmesi gerek.Hala beni koruduğunu ve bana inandığını bilmem gerek. Sevdiğini korkmadan söyleyebilmesi gerek, söylediğinde birşeylerin bitceğini değil başlıycağını düşünerek.Ne olursa olsun dürüst olsun.Ne kadar kötü şeyler yaşadıysa yada yaptıysa açıkça söyleyebilsin. Yargılayamıycağıma söz veremem ama açıklamasına izin verceğime söz verebilirim.Bu saydıklarımı ben zorlanıyorum yaparken, ama eğer yapabilirse bende yaparım.


Ölmeden söylemek istediğim tek cümle ''Olmadıkları gibi davrananlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Ama senin yanında olmak istediğim kişiyim.''

5 Ağustos 2010 Perşembe

Nasıl Kodum Ama!

Şu an sahilde birileri sevişiyor. Gözüm kayıyor napıyorlar diye. Laptopun ışığını da azalttım ki anlaşılmasın dikizlediğim diye. Bir yandan da caddeden geçen cıbırları ilik gibi çocukları kesiyorum. Maksat gece görüşüm açılsın.


Ayy ben işte sinirliyim falan aslında ya. Aklıma bu kızın Japon Balığını ezikliğiyle tavlayamayışı geliyor. Kız tam ilkokul kafası böyle.en azından Japon Balığımın anlattığına göre. Örneğin hemen diyaloglaştırayım.Japon Balığım ‘’J’’, Kreş Kaçkını ‘’K’’.

J: Ben çikolatayı çok severim.
K: Ayy bende bendeee.
J: Hmmm ok.
K: Ayy bende bendeeee.
J: Efendim ?
K: Ayy çok pardon ağız alışkanlığı. Gibi.Çok gerzekçe bir muhabbeti olan Japon Balığının sevdiği her şeyi büyük bir tesadüfle seven ve yaşayan bir sürtük.


Ben öyle erkekler konusunda pek iyi değilim.Hatta hiç iyi değilim. İlk sevgilime küt diye’’Ya ben sana çok aşık oldum yaaa’’ diyen bir kızken kalkıp size akıl vermem ne kadar doğru bilmiyorum ama benden hoşlananların sayısı oldukça fazla. Dıştan bakınca eğer ağzım kapalıysa lordun kızı, ağzım açıksa ki genelde dişlekliğimden dolayı kapanmayan fermuar gibidir dünya sikine minare bir duruşum vardır. Yani dış görünüşten siksen etkileyemem. Öyle bir durum var.



Ama erkeklerde bir tür olmasına rağmen en nihayetinde insan yani.Ve erkek soyu kızlara bakılarak daha narin bir türdür aslında. Hemen açıklıyım. Erkek türü çok nazlıdır. Bir kızdan 10 kat falan nazlıdır. Sanki am bizde değil de bu göt suratlılarda. Öyle nazlanıyorlar yani. Böyle ben kinkim(king) ayy her kız bana bacağını açar kafası işte. Şimdi sen böyle kendisine güveni evreni kaplamış bir adama siktir git la şurdan desen bu herif seni kafaya takar. İlgisini çekersin abi. Şey gibi aslan ceylan peşinde belgeseli gibi. Aslan napıyor misal önce ceylanın davranışlarını izliyor ot yedikten sonra su içiyor gibi kaydediyor. Bir sonrakini hamlesinden emin olunca saldırıyor.Aslında satrançtan anlatsam daha kolaymış lan.


Yani diyceğim şu aslında bir erkeğin ilgisini çekmek için bir sonraki hamlenin ne olduğundan asla emin olmamasını sağlıycaksın. Bu da sürekli takdik değiştirerek olucak. Soldan mı gidiyorsun çat sağa dönceksin.Ak mı diyor Kara diyceksin. Sonra bu tersliğe alışmaya mı başlıyor. Haklısın diyceksin. Ne derse onaylıycaksın. Sonra baktın buna da mı alıştı tartışmalara girceksin falan filan. Sonra bir bakmışsın çoluk çocuğun olmuş hayat monotona bağlamış. Kısaca köprüdeki ayıyı atlatana kadar yapmadığın çakallık,sansarlık,hokkabazlık,şebeklik kalmıycak.


Ayrıca bir erkeğin ilgisini çekince olay bitmiyor. Bu ilgiyi üstünde tutmak için hep kendi üstünde çalışmıycaksın. arada topu ona atıcaksın.Bunlar nazlılar ya işte biraz böyle götünü kaldırırken öteki taraftan indirceksin. Böyle ona kendini özel hissettirirken bir yandan ne kadar sıradan olduğunu söyliyceksin. Kısacası bana senden başka kimse bakmaz imajı yaratcaksın.


Eee tabi bunları yaparken acayip bir kondisyon sağlıycaksın.Kolay değil tabi çok fedakarlık isteyen bir yol. Yeri geldiğinde çok rahat siktiri çekceksin yeri geldiğinde özür dilemeyi bilceksin. Ha bunları yaparken duygusuzlaşıyorsun, hissizleşiyrosun bir süre.Hatta kıskançlık yaşıyorsun falan ama yokuşta akmayan ter inişte gözyaşı olur gibi ucuz dershane broşürü yazısı çıkartabilirim karşınıza ama yapmıycam.Daha ölmedik.


Burdan o sürtüğe sesleniyorum götün yiyordur da sen olduğunu biliyorsundur.Kızııım ayağını denk al.Çocuğu tavlamak istiyorsan marifetini görelim.Adam ol ağzına sıçtırma. Esra feat Ceyda kardeşler gibisin.Allah akıl fikir versin.

Bu Peniste Müessesemizden.

Tatilimin son gecesi eve dönüyorum sabahın amında. Laptopu açmışım ohh foş foş deniz karşımda. Kendimi bir filozof bir diyojen sanmalar falan bende. Sanki Orhan Pamuk son kitabını yazıyor. Ben hep yazar olmak istemiştim aslında. Hep başrollerinde benim olduğum süper güzel romanlar hikayeler falan. Neyse ben yine kayıyorum eksen olarak konumuza dönelim.


Şimdi bir önceki yazımda Japon Balığımla buluştuğumuzu anlatmıştım. Neyse sorun o değil ona yavşayan sümsük kaltak. Hatta kaltaklar. Hatta ve hatta o sürtüklerin benle uğraşması.
Birincisi güzel bir kız değilim. Çekici de sayılmam. Varsa yoksa şu dilim. Altından girer üstünden çıkar istediğimi elde ederim. Yani çok konuşmam bazen işe yarıyor. Ama hep başıma iş açtığını da gözden kaçırmamak gerek.


Neyse abi sürtük diyorduk kaltak diyordum ayy ne orospular var ya. Sik sik bitmez gerçekten. Onların hepsinin amı göt deliklerinden büyük. Nasıl sinirliyim anlatamam o yüzden saydırıyorum böyle. Abi daha dünkü orospu benim mekanıma gelip bana abazan diyemez. O sürtük benim Japon Balığıma asılıp asılıp gelip ayy Voodooyla çok yakınsın bıd bıd ayy helal olsun iyi tavlamış seni ağzı yapamaz yırtarım o ağzını.


Ayy bir de neyine güveniyorsa elim kadar götü var bir yapıştırsam feleği şaşar.Daha da kalkmış buna rağmen bana laf sokmaya çalışıyor. Bende nasıl sinirlendim nasıl fitil oldum Japon Balığım gelince hoopp cepten bir kıytırık foto anında facebooka yükleme yaptım. Hemde Japon Balığının hesabından.


Al sana abazan Voodoo al sana orospu Voodoo. Hodri meydan. Resmen am bitine savaş ilan ettim.Sanki desin nolcak. O sürtüğün bana öyle demesiyle ben öyle mi oluyorum. Ama yok yani dünkü yosmanın beni rakipleştirmesine sinir oluyorum. Ki daha dün götümde ayy aşkoom canikom diye yavşaklık eden orospu bu.


Kızı kıskandırmak için her boku yaptım tüm gün. Sonra düşündüm. Lann Voodoo basit misin kızım sen? Ucuz musun ha ? Cevap ver dedim. Tabi olay olduktan 3-5 saat sonra falan işte. Duşa girince düşünesim tuttu ! İyi bok yedim aferin. Ben bir vicdan yapıyorum görcen ama. Sanki cinayet işlemiş arkadaşıma yardım ve yataklık yaptım. Polise söylesem mi söylemesem mi iç muhabesebesi yapıyorum.Bir olgunluk çöktü bana. Sanki Kraliçe son Elizabeth ( Kaçıncı olduğunu bilemiyceğim kadar çok elizabeth çıktı o kraliyet ailesinden anasını satıyım ya). Böyle bir duruşum dikleşti bakışlarıma bir merhamet çöktü. Ayyy Voodoo sen kadar kötüsü olamaz diye kendimi eleştirmeye başladım.


Çocukla çocuk oldun aferin. Sana yapılsa hiç hoşuna gitmezdi ama falan diye kendimi yemeye başladım. Gittikçe o bok attığım sürtüklerden pek farkım kalmadığını görünce bir silkelendim. Çat Japon Balığına mesaj attım. Ayy ben büyük bir eşşeklik ettim sil o fotomuzu diye. Sonra vicdanım duruldu.


Kitap okuyorum böyle.Sonra o sürtük yine aklıma dayandı. Beynimi sikizliyor.Ofluyorum pofluyorum. Geziyorum evin içinde. Dedim Voodoo kalk yaz ohh be dersin elbet diye. Böyle size anlattım öyle işte. Böyle aklı fikri penis penis diye neon ışıklarla yanıp sönen kızlar lütfen benden uzak olsunlar. Şimdiden çok teşekkürler gerçekten allah belanızı verir inşallah tez zamanda.

Not: Fotoğraf istediğim gibi olmadı ama bahsettiğim sürtük böyle birşeye benziyor.