25 Eylül 2010 Cumartesi

Ben (KALP) İzmir

Teytey İzmir Teytey !
Buca İzmirin kanayan yarısı kesinlikle.

Bugün Alsancak'a çıktık. Gazi Kadın, Kıbrıs Şehitleri falan gezdik gezdik çok güzel.Alavama diye bir yerde makarna yedik. Yanımıza oturan çocuklar bize asıldı. En azından karşıdaki güya sigara bahanesiyle bana asıldı. Ama Allah içindi yani hoş çocuktu.

Sonra Karşıyakaya vapurla geçtik ama bu arada Alsancak iskelesinin ordaki o kordonda sigara yaktım denize karşı. Allah benden mutlusu yoktu o anda. Denizin kıskandırcak kadar huzurlu sesi dalgaların ayaklarımı ıslatışı... hepsi kusursuz bir ahenkti.

Bu arada çingenelerin hepsi benim falıma bakmak için sıraya girmişti. Sende birşey gördüm diye başlıyorlardı kadının teki 3 liraya bakmak istedi yine baktırmadım inat değil mi arkadaş öğrenmek istemiyporum soktuğumun geleceğini ölüceğimi bilsem bile öğrenmek istemiyorum ha deseydi bak Voodoo yeni bir çocuk bulmuşsun adı bu diye allah belamı versin 20 lira verirdim çünkü çocuğun adını bende bilmiyordum taaaaki kusursuz zekamı kullanıp DEU Etkinlik şeyine bakana kadar. Bizim bölümü yazan tek sarışın bebek benim Kıvancım <3


Bugün Karşıyakada denize karşı kahvemi yudumlarken yoldan geçenleri taramamdaki tek sebep Kıvancın içlerinde olabilitesiydi çünkü çocuk Karşıyakada oturuyor. Ve inanın Karşıyakaya geçelim diye tutturmamın tek sebebi Kıvançtı.

O kadar The Secret yaptım karşıma çık nolur falan diye ama adını bilmiyorum Kıvanç diye çağırınca gelmedi Neyse ki adını biliyorum artık !

Offf Allahım kalmam için sebep olsun şu çocuk. Bana gıcıksın falan ama bu sefer bırakta musmutlu oluyum hayatımı mahvetme bir kerede bir kerede uzun bir ilişkim olsun o da bu çocukla olsun mümkünse.

Gerçi bunu taşımakda zor olur düşünsene taş gibi çocuk kızların kaşarı çoktur. Allahım o yüzden extra rica ediyorum çok pliz bu çocuk bana süper aşık olsun ki beni aldatmasın yada terkedip gidemesin başka kızlar aklını çelemesin hepsine siktirin gidin ben meleğime aşığım desin. Gözüm kapalı kadınlar hamamına sokabilceğim kadar aşık olsun bana.

Birde nerde olursam oluyum illa bir laf yiyorum bugün Karşıyakada bile yedim. Artık anladım ki İzmirde laf yemek meşhur.

Sabah kiliseye gidicez yatıyım erkenden meryem annemin kolyesinide aldım gideyim bir mum yakayım dilek tutayım.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Sadece Nefes Alsam Mutlu Olucam

Okul çok zorluyor beni. Hepsi hazırlık okuyup geldiği için kusursuz bir gruplaşma yapmışlar ve kendilerini üstün görüyorlar bakışlarındaki aşağılamayı görmelisiniz. Kızlar bütün ders bana baktılar...

Arkadaş edinemiyorsunuz zaten hepsi sizden büyük birde mal gibi kalkıp muafiyeti geçmişsiniz. İnsanlar sizin üstünlüğünüzü kabul edemiyorlar. O bahsettiğim Kıvançta ben gibi muafiyetle gelmiş.O yüzden sevindim benle yaşıt birilerini arıyor insan. O kadar yalnızım ki sıkıntıdan ders çalışıyorum.Beni kütüphanede görebilirsiniz. Tek giden benim 1. sınıflardan.

Bugün iki tane kızla tanıştım. Çok tatlılar bir tek onlardan gördüm sevecenlik. Böyle tabi tanışırız yardımcı oluruz falan dediler. Çok mutlu oldum.

Öğle tatilinde bizim kampüsün taktığı isimle Sherwood ormanlarımızın arasına oturup İkizimi aradım. ''Senin yüzünden geldik İzmire al işte kimse yok tanımıyoruz etmiyoruz bilmediğimiz yer'' dedim bayağı

Ve evet üstteki cümleyi yazar yazmaz kızlar kolumdan tutup hooop dışarı waffle yemeye çıkarttılar. Yan odadaki fıstığım ya. Çok tatlı bir kız. Ben odada yalnız yalnız bunalıma girerken kolumda tuttuğu gibi hadi gidiyoruz dedi. Bir hırka aldığım gibi çıktım.

Çok güzel olmasada cafe ortamını yakalamış bir yer var burda oraya gittik. Sanırım doğum günümüde orda kutluycam. Doğum günüm için farklı planlarım vardı aslında ama iptal ettim. Kızlar burda kutlarız yeaa dediler Oleyy o zaman dedim. Buhranlı halim kendini festival havasına bıraktı.

Kıvançla henüz tanışmadım yani adını bile bilmiyorum çocuğun ama her yaptığım espiriye gülüyor.

Bugün bir kaç kızla daha tanıştım. İşte tenefüsteydik tam Kıvanç bizim grubun oraya yaklaşırken yüksek sesli bir şekilde Doğum günüm var şu gün şurda kutluycaz dedim. Kesin duydu yani ama inat ettim Kıvançla tanışcam. Çocuğun adı Kıvanç kaldı bundan sonra Kıvanç diye devam ederim artık. Çocuk karşıyakada oturuyor tek bildiğim bu. Benimde uzaaktan abim gibi birşey olan birşeyimizde karşıyakada oturuyor işte. Bugün amfideydik Kıvanç arka çarprazıma oturdu bende ayy bacaklarım sığmıyor bahanesiyle yan döndüm kesiyorum. O ağız o burun biblo gibi maşallah. İşte bende gruparına girdiğim o kızlara dedim ki ''Yaa ben karşıyakaya nasıl gitcem ?'' cümlemi kurarken bir yandan da Kıvancı kesiyorum ne tepki vercek acaba diye. Tam anlatcak gibi döndü sonra yanımdaki kız şu otobüse bincen şurda incen falan demeye başladı. Off dedim bilmeyiver nolur sanki. Ama Murphye soksunlar illa engel.

Sonra benim defterimde notlar vardı iktisatla ilgili işte çocuk eğilip baktı böyle şaşırdı.Dedi bu inek herhalde. O değil sonra işte hoca soruyor Sayısaldan gelen var mı ben bir de bir tane çocuk el kaldırdık işte . Bildiğin bölüme aykırı bir insanım. Hem muafiyetle gel hem sayısaldan gel.

Sonra hoca ''Bizde sizle Kıvanç duyarız.'' dedi.Ben böyle ''Kıvanç...'' falan diye sırıtıyorum. Nasıl benimsediysem.

Dersteyiz işte işletme falan cart curt adam anlatıyor böyle ''ilişki pazarlama'' dedi. Ben orda güldüm. Sonra Kıvanç bana baktı gülünce. O da güldü. Sonra ders aralarında sigara içiyorlar işte. Baktım o içiyor bende çantadan çıkarttım bir tane. Zippoyu doldurtmuştum ki orijinal annemden (ç)aldım. Onu yaktım. Gümüşi böyle tırnaklarda kırmızı oje olunca çok sexy duruyor. O değil bendeki mallığa bak ne zippoyu ççıkardıysam gösteriş yapcam diye git iste ateşin var mı diye değil mi ? Ama yok işte aklıma tükürüyüm. Gerçi o benden istese yakamı bağrımı açıp al yak yanıyorum falan gibi kötü bir espiri yapabilirim ama bilmiyorum belki de yapmam.

Günlerim böyle geçiyor. Kıvanca aşık olduğumdan yada süper olmasından değil. Sıkıntıdan kabarıklar oluştu vücudumda kafamı başka şeyle meşgul edersem geçer diye düşünüyorum. bunun içinde Kıvanç ideal seçim. Yurttaki bütün kızlara anlatıyorum ama Kıvanç şöyle Kıvanç böyle diye. Kat görevlimize bile anlattım.Hatta bugün sexy bir elbisemi giydim küçük topuklularımla bizim holde kızlara mankenlik yapıyorum. Sonra bunların hepsi erkek olsam sana kayardım demeye başlayınca değiştirdim kıyafeti ama haftaya değil sonraki hafta pazartesi doğum günümde giyicem. Artık o zamana Kıvançla tanışmış olurum umarım. Onu da davet ederim henüz nerde kutluycağım bile belli olmayan pastasını nerde yaptırcağımı bilmediğim bir doğum günüme.

Öyle işte Voodoo'dan haberleri dinlediniz. İyi geceler sayın okuyucular her nerde okuyor ve okutuyorsanız I <3 U.

son...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Live in İzmir...


İzmire geldim. (Alkış kıyamet yehhu oley falan)


Bugün okulun ilk günüydü. Yurtta kalıyorum ama onlar benim bu kız olduğumu bilmiyor.Yan odamdaki kız bu blogu bildiğini söyledi.


Okulumuz güzel iyi hoş ama garip. Sabah net olmadığı için öğrenci işlerine gittim o nete gir dedi ama net yok dedim beni bilgi işleme gönderdi. Bilgi işlemi de buldum dekanlığıada sonra B4 amfisine doğru yola koyuldum. Yolda çeşitli egzotik hayvanlar gördüm. Ağzımın suyu aka aka geçtim.Şaka lan kampüste hiç yakışıklı yok benim bölümde.


Kampüsü gezmezseniz bulamazsınız. O değil bende bir de tik gibi birşey oldu her gördüğüm yakışıklının lisedeki halini hayal etmeye başlayıp iğreniyorum.


Hazırlığı geçtiğimi söylemiştim. Amfinin en miniği benim hepsi bir yıl önce hazırlık okuyup gelmişler. Önlere oturmaya çalışıyorum en azından bir göz aşinalıüı olsun diye. Ama geçerim ya ilk yıl çok kasmıycaklarmış. ehehe daha okula geldim ilk işim koştur koştur(saçlarımı savurarak tabi) öğrenci işlerine gidip yatay geçiş şartlarını sormak oldu. 2,40 not ortamalası en az (idealim 3,96) disiplin cezası olmasın ( ehehe bunda şüpheliyim kendimden), ösym sonuç belgesi diyolla ama beni alsınlar lan dağıtırım ortalığı.


Bir tane bir siteden tanıştığım bir çocuk var. Çocuk kendini bana aşık sanıyor. Yani daha dün gece çocuğun ağzına sıçtım.Oda arkadaşlarımla beni aradığında falan dalga geçtik.Çocuk sabah okulun ilk günü napıyorum diye beni aradı. Voodoo Shoked. Abi ben valla birşey yapmadım. Sadece çocuğu anladığımı söyledim. Yani dinleyip yorum yaptım çocukda etkilendi ama kendini bana aşık sanıyor yazık lan. Çocuk iletişim mezunu bu arada belirtiyim. Ayrıntıları sonra anlatıcam. Ama çocuk günde 5 kere beni arıyor o kadarını söyleyim. Voodoo come İllallah.



Şimdi odadaki cadılarla kahve yudumluyorum. Yan odamdaki kızla net üstünden görüşüyoruz falan. Garip lan çok eğlenceli. Ama gece dışarı çıkmak tehlikeli ve yasaktır. Bunu öğrendim bugün.Abazanlar takıldı peşimize koştum bol bol.


Şimdi erken falan yatıyorum sabah 4 dersim var biri de resim. Okul güzel en sevdiğim günler salı ve perşembe çünkü salı günü 4 perşembe 3 saat dersim var. Geri kalan günler ağzıma sıçılıyor. 7-8 saat falan öyle işte.


Odamdaki her kızın bir sevgilisi olduğu için ben böyle o beni arayan çocuğu sevgilimmişcesine gösteriyorum. Çocuk geliyim alıyım diyorda ben tanımadığım insanlarla buluşmam arabasıa hele hiç binmem evveeet arabası da var. Onun arabası var güzel mi güzel diye mustiye selam olsun.


Sabah 9:45de dersim var çok güzel larc bir ders saatim var zaten uyumayı da seviyorum. Neyse Kahvem soğudu kızlar bekliyor. XOXO (Blairden sevgilerle...)

18 Eylül 2010 Cumartesi

Seni Nasıl Bırakıyorum Birde Bana Sor.

Ankara...


18 yılımızı dolduramadan beni gurbetin göbeğine tekmelediğin için seni affetmiycem.

Yalan söylüyorum çünkü o kadar çok gidicem senden kurtulcam dedim ki.Gidiceğimi farkettiğimde değerini anladım.Ne kadar nefret etsemde sen benim çocukluğumsun.


Sen benim çocukluğumu mahvetsen bile sevdim seni.Kreşler,Anaokulları,Okullarım...

Apartmanlar arasında boğuyordu beni griliğin.Ama boğsanda seviyordum seni. Sevgi işte ne bekliyordun ki. Nefret ettiğimi söylesem bile kalbim inanır mı bu yalana.


Gidiyorum şimdi birkaç saatimiz.Egzozunda boğulan ciğerlerim bile özliycek bu havanı.

Hiç konuşmadığım insanların bile huzur veriyormuş varlıkları şimdi anladım.


Gidiyorum ama ne olucak bilmiyorum. Bilmediğim için korkuyorum.Biliyorsun garanticiliği severim.


Söyle bana.Orda da hangi otobüse binersek binelim Kızılaya çıkar gibi Alsancağa çıkar mı ?

Hayır.


Biliyor musun ?Hazırlık sınavını geçmişim. Sana geri dönmem için zaman kısaldı bir yıl. Belki geri dönmem ha ne dersin ? Alışırım çok mu zor ? Kabullenirim nolucak dimi? Senin yerini tutamaz ama.


Sen benim varlığıyla da yokluğuylada mahveden sevgilimsin. Varlığında senden nefret ederim yokluğunda deli gibi özlem çekerim.


Gidiyorum Ankara. Ehliyetten de geçmişim geri dönmek için sebebim kalmadı yakın zamanda.


Özliycek misin beni? O kadar kalabalıksın ki beni seviyor muydun bilemezdim...


Gidiyorum işte son saatler.Yeni bir şehir yeni bir zaman demek değil ben değişmiyceğim sevgilim.Sana ait olduğumu hiç unutmuycam.


Hey İzmir! Beni de mi İzmirli zannettin ?

13 Eylül 2010 Pazartesi

Millet Evet Mi Dedi?

‎50 milyon seçmen vardı. Yüzde 58 EVET, Yüzde 42 HAYIR sonuçla bir oylama geride... kaldı.700 bin oy geçersiz sayıldı. (Bu noktaya dikkat). Ve halkın yüzde 23’ü oy kullanmadı.

Öncelikle;Bu süreçte, milyarlarca liralık rüşvet, sadaka, yardım, iktidar partisi eliyle dağıtıldı. Tüm basın yayın araçlarında propaganda makinası EVET! diye bağırtıldı. Diyanet, cami imamları, EVET kampanyası yaptı. Tüm illerde Valilikler, ve kaymakamlıkların imkanları kullanıldı.

TÜM BUNLARA KARŞIN, bu millet yüzde 42 oranında ‘HAYIR!’ dedi.Yüzde 42’lik HAYIR, baskının ve propagandanın ve yayılan bilgi karmaşasının boyutu düşünüldüğünde, küçümsenecek bir rakam değildir.‘Umutsuz’luk girdabına kolay düşenlere ve ‘gideceğim bu diyarlardan’ mealinde iletiler yollayan sevgili gençlere diyorum ki, işte hep yazıp çizdiğimiz ‘ecnebileşme’ budur!

Kaçmak, milleti ‘aptallıkla’ suçlamak, ‘3 kuruşa satılanlardan’ sözetmek , durumu görememektir. Kolayı seçmektir. Kendini rahatlatmaktır.

Zor olan ANLAMAKTIR…

Anlamamız gereken ilk mesele millet ÖZGÜR İRADESİYLE ‘EVET’ dememiştir.Karnı aç, beyni aç bırakılmış olanlar, ne olduğunu bilmedikleri ve dillerinin bile dönmediği bir ‘referandum’un içinde yeralan 26 maddeye EVET basmışlardır. Anayasa değişiklikliğinin ülke yararına olacağına birileri tarafından; köydeki, mahalledeki imam, güvendiği arkadaş, aile ve aşiret reisi ve her gün ekranda gördükleri kuklalar tarafından İKNA edilmişlerdir.

İkinci mesele, bu İKNA’nın sebebidir. Bu millet uzun zamandır MUHALEFETE güvenmemektedir. Muhalefet yokluğu ve muhalefetin çeşitli kesimlerce, ‘güven vermez uzantıları’ EVET demelerine neden olmuştur.

CHP ve MHP gerçek muhalefet değildir. Ve halk aslında muhalefet etiketi altında duran partileri uzun zamandır MUHALEFET olarak görmemektedir.

‘Batı eksenindeyiz’ diyerek, ABD’ye göz kırparak, ‘AB’ye biz sizi sokacağız!’ diyerek, ‘kürt raporlarından’ sözederek, birbirinden beter işlere bulaşmış partilileri yüksek görevlere getirerek, Amerikan istihbaratı ile Soros’la görüşüp, Bilderberglerde ağırlanarak, yolsuzlukları kanıtlanmış belediye mensuplarını parti içinde tutarak, çarşaf ve başörtüsü söylemini ‘kullanarak’ ve ‘beyaz Türk’ burnu büyüklüğü içindeki öncü kadroları, aç sefil halkla temasa sokarak, bir noktaya varılamayacağı kanıtlanmıştır.

Önümüze bakalım!

Şimdi tarih 13 Eylül. 3 ay önce bıraktığımız yerde, satılan fabrikalar, her dört gençten birinin işsiz olduğu, nüfusun yüzde 14ünün de aç bilaç işsiz sokaklarda dolaştığı, her gün şehitler verdiğimiz ve ekranlarda ‘açılım’ın ve ‘özerkliğin’ tartışıldığı bir Türkiye vardı. 3 aydır, millete referandum tartışması dayatıldı. Şimdi başbakanın deyişiyle ‘BÜYÜK KAPI açıldı!’ ‘Tarihi eşikten geçmiş bulunuyoruz!’

* Önümüzdeki birkaç ay içinde , Başbakan’ın teşekkür ettiği ‘Okyanus ötesi’ (sadece cemaat değil ama ABD yönetimi), Başkanlık sistemini ve federasyon anayasasını devreye sokacak. Böylece üniter devlete bir nokta koyma çalışmaları hız kazanacak.

* İktidar eliyle yeni bir anayasa yapılacak. Bu anayasada ‘Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü’ maddesi olmayacak.* Yargı, Yürütme ve yasama ile birlikte ABD- AKP arzularını yerine getirmekle mükellef olacağı bir sisteme sokulacak.

* Önümüzdeki süreçte, ‘halkın psikolojisi’ ile ince ayar oynanarak Türkiye topraklarından çalınarak kurulacak bir kukla devlet fikri fiiliyata geçirilecek.

* Ermenistan ve Patrikhane konusunda ABD’nin AB’nin istediği adımlar hayata geçirilecek.

* Medyada daha büyük bir yandaş dalga ortalığı saracak.


* Ve Silivri’den geride kalan muhalif aydınlar büyük risk altında olacak.

Tüm bu koşullarda Türk milletinin GERÇEK MUHALEFETE ihtiyacı vardır. Türk milleti, oy verdiklerine değil, oy vermediklerine bakmak lazımdır.Bu millet varolan ‘muhalefeti’ desteklememekte, ya da ‘KERHEN’ desteklemektedir.

Muhalefete güvenemeyen bir millet yüzde 42 oyla bir Amerikan projesine HAYIR! diyorsa, GERÇEK MUHALEFET ortaya çıkabilse, tümüyle arkasında birleşecektir..

Halk GERÇEK MUHALEFET’i beklemektedir! Beklemeyi bırakıp, o muhalefeti kendi bağrından çıkarması gerektiğini, bilinçaltından fiiliyata geçirdiği gün, Türkiye bambaşka bir sabaha gözünü açacaktır.

Bunu belli bir zaman içinde beceremezse, ülke SEVR haritasında ve bu oylama sonuçlarını gösteren haritalarda yansıdığı gibi, üçe bölünmüş haliyle de kalmayacak, ABD’nin atadığı ‘krallar’ca yönetilen, şehir devletçiklere bölünerek yokoluşa gidecektir.

Kendini bilmezlerce söylendiği gibi ‘Atatürk ilkeleri’ toprağa gömülecek ‘EVRENSEL HUKUK’ teranesi kılıfında faşizm egemen olacaktır.

Ben Türk milletinin tarihte yaptığı gibi, BU AŞAMADA düşmanı şaşırtacağını biliyorum!

Az önce Banu Avar'ın yazısını okudunuz. Ve bu kadın tarafsızdır ve araştırmadan birşey yazmaz.

10 Eylül 2010 Cuma

Fazıl Say.

Size olayın geldiği boyutun ne kadar gereksiz ve abartılı olduğunu anlatmak isterim.Işın Karaca'nın tepkisi bile haklıydı.Evet Türkiye'de yaşıyoruz Sayın Say. Fikirlerinizi savunmanız bu ülkede yasak.

Fazıl Say demiş ki:
"Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı “yalan dolanla” doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum!”

Hak veriyorum kendisine.Utanmıyorum ben ama onun gibi.Bu konuda ayrılıyoruz işte o fazla iyimser söylemiş.Ben utanmıyorum.Acıyorum.Acıyorum çünkü gerçekten o kadar arabesk kafayla insanların zevklerini yargılayan insanlarla dolu bir ülkedeyiz. Fazıl Say arabeski sevmiyebilir bunu dile getirdi diye adamı asıcaktınız nerdeyse ! Ne biçim insanlarsınız gerçekten. Müslüm Gürses'i kim biliyor Dünyada ? Fazıl Say ve eserleri Dünyada okullarda okutuluyor.Evet sizde haklısınız Türkiyede sanata ve sanatçıya yeterince değer verilmediğinden nerden biliceksiniz ki.

Işın Karacadan bahsettim yukarda. O ise Fazıl Say'ın bu ifadesine:

“Türkiye’de yaşadığınızı hatırlatırım! T.C.’de azınlığın dinlediği bir müzik icra etmeye çalıştığın ise cabası! Yazık, sizi müzisyen sanmıştık! Kendi oğlum “klasik müzik” eğitimi alırken, onun beğendiği bir müzisyenin böyle laflar sarf etmesi ne acı”

Evet gerçekten çok acı.Aynı camiada olan bir dostunun böyle bir darbeyle karşılık vermesi gerçekten çok acı.Bizde sizi müzisyen sanmıştık Işın Hanım. Türkiyede azınlığın dinlediği ama Dünyada milyarların kendisini dinlediği bir sanatçı hakkında ağır ithamlarda bulunmanız gerçekten siz müzisyen misiniz diye düşündürtüyor insanı.Hele ki kendi oğlunuz bu alanda bir eğitim alırken bu kadar kendinizle çelişmeniz ilginç.

Ahmet Hakan'ı hanginiz takip ediyor. Yada kim tanıyor doğru düzgün.Twitterda olmasa kim tanıycak.Dünyada tanıyan var mı ? Peki bu adam neyine güvenip Fazıl Say'a hakaret etme küstahlığında bulunuyor.

Ahmet Hakan ise Sayın Say'a demiş ki : "‘Şu sıcakta bir de Fazıl Say'ın kafa ütülemesine maruz kalmak '' Güler misiniz yoksa ağlar mısınız ? Kendisini twitterda takip ederken etmeme kararı aldım. Dikkat çekmeye çalışan sıkıcı bir insan. Meyve veren ağacı çok güzel taşladınız tebrikler.

Fazıl Say'ı ayakta alkışlamak gerek. Bu kadar ''Eleştiri'' adı altındaki terbiyesizliğe her daim terbiyesini koyuruyarak cevap vermiştir. Başarılarıyla bugüne kadar hiçbir şekilde takdir görmemiş bu insan mütevazi bir şekilde başarılarından bahsetmemiştir. Ama ilginç olanı Dünya çapında hiçbir başarısı olmayan dili olan her insan bu insanı kınamıştır. Hemde sadece fikirlerini savundu diye. Tebrikler gerçekten siz kazandınız. Böyle büyük bir sanatçıyı doğduğu ülkeye küstürdüğünüz için.

Şimdi Fazıl Say'ın veda yazısını paylaşıyorum.


Siz kazandınız!

Siz kazandınız, lütfen siz kazanın!
Lütfen benimle uğraşmayın ve ebediyen siz kazanın...

Tamam ben giderim uzak bir yere... Gözden uzak bir yere... Uzaya gidemem, kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin. Tamam giderim...

Ben son 6 yıl içinde;

2 büyük oratoryo
2 büyük senfonik eser
1 keman konçertosu
2 piyano konçertosu
5 solo piyano eseri
1 bale müziği
2 Bach uyarlaması
4 film müziği
1 tiyatro müziği
bestelemiş olsam da...

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu son 6 yılda dünya üzerindeki 42 memlekette, 326 şehirde konserler verdim, yaklaşık 700 konser...

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu 6 yılda, toplumumuza 10 CD,2 DVD, 12 NOTA sundum...

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Anlıyorum yaptıklarım mühim değil. Hiç bir zaman "her görüşüme katılmalısınız" demedim. Tartışmaya hep açıktım, hiç bir zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı düşünmedim ama siz yaptınız, adil değildiniz... Bir fikir de ayrı düşünüyorduk, siz kökünü kazımaya kalktınız her seferinde ama hiç bir zaman kendi içsesimden vazgeçmedim. Doğru bulduğum doğrumdu, yanlış bulduğum yanlıştı. Yanlışı ben yaptıysam da hatamı anladığım gün düzelttim... Anladık değersiziz. Sizin değer anlayışınızı anlamadım ama ben değersizim o anlayışa göre, onu anladım... İmkanı yoktur bazı kusurlarımı affetmenize... Affedicilik de değil, kabul etmenizin "lütfetmenizin" imkanı yoktur...

Zamanında hatalarım olmuş... Onları düzelttiysem, bu da doğru değildir, imkanı yoktur...

- Falanca arabeskçiyi kültür olarak görmüyorumdur, asla affetmezsiniz...

-Aziz Nesin haklıdır derim, bütün hayatıma sataşırsınız...

- "Din sömürüsü aldı başını gitti" deriz, ölüm fermanı vermediğiniz kalır...

- Konuşmayız, "Konuşmaz o korkak" dersiniz...

- Konuşuruz, "Konuşmak senin ne haddine işine bak sen" dersiniz...

- Beethoven,deriz "Git Beethoven'ın ülkesinde yaşa", dersiniz...

Git, popülist korkak! Ne haddine git! Hiç bir yolu yoktur...

Sizler facebook da 130 grup kurdunuz;
Fazıl Say gitsin vs, ekşi-sözlükte yazılar yazdınız...
Google'ı doldurdunuz...
Yahoo'da gruplaştınız...
Gazete haberlerinin altına yorumlar yazdınız...
Almanya'da yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile döşendiniz hakaretlerinizle...

Her yerde sizler varsınız.

Ve sizler, ne yaptınız hayatta bilmiyorum, sormuyorum, düşünmüyorum, nefret etmiyorum, saygısızlık yapmıyorum ama siz bana yaptınız...

Siz yarattınız, bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür bakanını siz yarattınız...
Siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe yazarlarını...
Siz pislik attınız, çamur attınız, hepsini siz yaptınız...
İçinizde mesleki kıskananlar da oldu, aranızda piyano çalanlar da oldu çalmayanlar da...

Faşoları, dincileri, marjinalleri, 2.Cumhuriyetçileri, avanak liberalleri...

Ben, hiç birinize tek bir kelime kötü bir şey söylememişken...

Hepsini siz yaptınız...

Artık kazanın! Kazanın ve bitsin...
Siz kazandınız!

Kazandınız ve bitsin!

Yeter!..

Benim gerçek dostlarım, bu yazıyı niye yazdığımı, kimlere yazdığımı anlamıştır.

FAZIL SAY..

9 Eylül 2010 Perşembe

Bir Bayram Varmış Ama Şimdi Yokmuş

Şimdi ''Hani nerde o eski bayramlar'' diyenlere sinir olan bir nesille karşı karşıya olmaktan dolayı utanç duyduğumu söyleyerek başlıyorum. Kim ne derse desin eski bayramlar çok güzeldi. Yavaş yavaş körelttik gelenekleri.Bir batıcılıktır bir ne bayramı ya kafası aldı onun yerine.Tıpkı Fatih- Harbiye gibi bir yanlış batılılaşma yaşadık. Batı da sadece teknoloji var ama bu onların kültürlerini hiçe saymalarına engel olmazken bizde bu ergenlik sendromlarıyla tamamen yokolma eğiliminde oldu.

Gelenekçi bir insanım.Severim yöresel adetleri kendine has törenleri.Ama mantık çerçevesinde benimserim.Yani günümüze uyarlarım. Eğer bunu yapmazsak zaten ilk çağdaki adetleri uygularken gerçekten sıkıntı çekerdik.

Ben bayramları severdim.Dedem bu yıl vefat etti. Bir çok okuyucum başsağlığı dileklerini esirgemediği için onlara teşekkür ederim tekrardan. Ama dedem bu ailenin kökleri gibiymiş gerçekten. Eskiden her bayram ya babaaanemde yada bizim evde tüm aile toplanır kahvaltı yapardık.İstanbuldan halamlar gelirdi.Burdaki halam ve dedemin kardeşlerinin çocukları onların çocukları kısacası büyük bir aile kahvaltısı olurdu. Ben o günlerin değerini yeterince bilememişim aslında.Ama bugün annem,babam,kardeşim ve benle kahvaltı yapınca o büyük boşluğu hissettim.Çok birşey yiyemedim boğazımdan geçmedi.

Babaannemle İstanbuldaki halam küstüler.O değil babaannemde halamda beni bir ayrı severler.Hele babaaanemin beni tüm torunları içinde ayrı sevdiğini herkes bilir. Bu tabi kuzenlerimi bana düşman yapsada babaanneme engel olamazsınız. Şimdi durum böyle olunca ben arada kalıyorum sürekli ikisi de beni yanlarına çekmeye birbirleri hakkında dedikoduları öğrenmeye çalışıyorlar.Anlatmıyorum , sevmiyorum. Çünkü ne de olsa anne-kızlar her şeyden önce. Birbirlerini sildiklerini söyleselerde inanmıyorum.Çünkü annemin fikirlerini ne kadar sevmesem de annem o benim.Annem bana ne yapsa da ben onu sevmekten nasıl vazgeçiyim.

Eskiden o bayramlarda salonumuzda yapılan sohbetleri özlüyorum.Yaşanılan anıları anlatırlarken hep beraber kahkaha atmayı özledim.Şimdi salonumuz bomboş.

Çok çok küçükken bir kere dedem ve babaannemle Samsuna gitmiştik bayramda. Orda bayramlar çok farklıydı ama hatırladığım faytonla gezmiştik. O güzeldi.

Artık komşuluk diye birşeyde olmadığından hiç komşumuzda bayramlaşmaya gelmiyor.Ev sessiz sakin ıssız bayramsız.

Kardeşim küçük henüz 5 yaşında ama bugün bana sarılıp bayramın kutlu olsun dediğinde ilk bayram harçlığımı bir büyük olarak verme şerefine eriştim.El öptürmeyi de öpmeyi de sevmem çeneme koyarım nezaketen.Bak mesela bu el öpme olayı harbi gereksiz sarılın öpüşün ama el öptürmenin mantığını çözemedim.Bu olmayabilir mesela.

Hiçbir bayram mezarlık ziyaretine gitmedim mesela.Ama bu yıl dedeme gitmek istiyorum...Göremedi ama üniversiteyi kazandım, gezip tozmamdan şikayetçi olurdu hep kazanamıycaksın derdi kazandım işte dede...

Eskiden halamlar hediye alıp harçlık verirdi.Şimdi sadece harçlık veriyorlar ama ben o komik hediyeleri özledim.

Bir akrabamız annesi öldüğünden beri her bayram onlara gittiğimizde bana mendil içinde şeker verirdi.O mendiller hala duruyor.Annesi de hep mendil ve şeker verirmiş küçükken o öldükten sonra yaşatmaya çalışıyor bu adeti.

Bizim zamanımızda bayramlar güzeldi.Yeni nesil sizi sevemedim affedin beni. Hadi şimdi dağılın arkadaşlarınızla buluşup güzel şeyleri kaçırın.

Babam da beni lunaparka götürse keşke...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Bayram demek istemiyorum.

Bazen kendimi Türkçe ifade edemediğimi düşünüyorum.Gözyaşları demek yerine tears daha cazip geliyor.Kızmayın bana Türkçeyi sevmediğimden değil karşılamıyor bence duyguyu.Bazı şarkıları da sadece isminden dolayı severim ben mesela. Joan Jett (Benim kendime seslendiğim isimdir ayrıca CEYCEY derim kendime) bu kadının bir şarkısı var I hate myself for loving you diye.Ben bunu Türkçeye çevirince aynı duyguyu yaşayamam mesela.



Şimdi PinkFreud'un paylaştığı bir şarkı için ölüyorum mesela.Şarkının ismi ''New York I Love You But Bring Me Down'' diye şu an deli gibi ağlamam sebep bir şarkı. Bugün zaten dokunana ağlıyorum.Hocam diye bir site var orda çok abazan var sabahtan beri hepsine dert yanıyorum yetti mi yetmez benim Balık Adam artık Voodoo yapma demeye başladı bile. En son geceyi büyük bir orospulukla kapatıp gideyim dedim.Planlar avucumda patladı.

Bayrama bayram demek istemiyorum.Hatta bayramı kutlamak bile istemiyorum.Sanırım bayramın ikinci günü brotherla içmeye gitcez.Bayram bana bayram değil bana yas bayramı.Bana ağlamam gerek.Ben sarhoş olmadan zor ağlıyorum bir de o kötü.


Ramazan bitti artık içip içip kusabilirim.Hayatımda içtikten sonra hiç kusamadım.Bir kere olsun başarmak istiyorum.

Az önce eski sevgilimin profiline baktım.Geçmişimdeki herkesden birşeyleri özlerken ondan özleyemiyorum.Sevemiyorum da hiçbir şey hissedemiyorum ona karşı ne bir nefret ne bir sevgi hiçbir şey. Hafızamda hiçbir duygu yükleyemiyorum ona.Sanki hiçbir şey yaşamamışız gibi.Bu çok kötü çünkü kuyruk acın azaldıysa insanlara daha kolay güvenirsin.Ve şu an güvendiğim insanlardan şüphe duymaya başladım.Bu kötü.Hemde çok kötü.


Bugün bir şarkıya daha ağladım hemde çok güzel bir şarkıya ama onu paylaşmıycam.


Şimdi gözlerinizi kapatıp Brooklyn Köprüsünü düşleyin.Trabzanlara çıkıp ''Bu Dünyanın bana ihtiyacı var !''diye bağırdığınızı.Rüzgarın saçlarınızı taradığını.Özgürlük hissini her hücrenizde hissedebilmelisiniz.




İşte o gün bayram olabilir.Bayramımız kutlu olmalı.