28 Ekim 2010 Perşembe

Günaydın.


Uyandım.

">
Güneş henüz doğmuş ilk parıltıları gözkapaklarımı zorlamıştı.

Yavaşça gözkapaklarımı açtım.Pencereden esen hafif rüzgarın perdelerle dansını izledim.

Uyandım.

Beyaz nevresimlerin arasında sana döndüm.

Ellerini boynuna bir kedi gibi çekmişsin. Saçların yanaklarına dökülmüş.Düzenli nefes alışverişlerinde genişleyip daralan ufak burun deliklerini izliyorum.Burnundaki gözenekleri,yanaklarındaki hafif pembeliği,kirpiklerinin yanağında oluşan gölgesini,dudaklarının hafif aralığından verdiğin nefesini...Parmaklarımı dudaklarına değdirince gülümsüyorsun.Sonra dudaklarını buruşturup,alnını kırıştırıyorsun.Gözlerini açmaya isteksizsin.Gözkapaklarını hafifçe aralıyorsun.Ve huysuzca gülümsüyorsun.Derin bir nefes alıyorsun ve geriniyorsun.Güneş teninde parlıyor.

''Günaydın Prenses''diyorum...

dedi Erkek.

Uyandım.

Soğuk ve ürkek parmaklarımı dudaklarımda hissederek.

Uyandım.

Odamıza dolan rüzgarın yaşattığı ürpertiyle.

Hala rüyada mıyım diye gözlerimi açmak istemiyorum. Açarsam kaybolmadan korktuğumdan.Suratım buruşturuyorum yine rüyaydı kesin diye.Korktuğumdan yavaşça aralıyorum gözkapaklarımı. Hala burdasın.Gülümsüyorum.Rüzgarla gelen kokunu içime dolduruyorum işte bu bana huzur veriyor. Geriniyorum yavaşca hala burda olmanın verdiği güvenle. Tanrının sesi gibi kutsal sesinle güne başlıyorum senin sesinle...


''Günaydın Prenses'' diyorsun.

diye düşündü Kadın.


İşte sabah uyandığımda böyle birşey olsa mesela.Her sabah olsa ama. Sonsuza kadar ben prenses olsam ne güzel olur.

Ama O kesin bunu da mahveder hep yaptığı gibi...

O yüzden ben uyumaya devam ediyorum. İyi geceler.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Falımdaki Blair Waldorf

Geçtiğimiz haftasonu bir arkadaşın yanına Kuşadasına gittim hiç eğlenmedim çok sıkıldım. Güzel yer ama arkadaş faktörü önemli.Neyse bende sıkıldım ya bastım geri döndüm bizim kızlardan en sevdiceğimi aradım ve hobarey Kemeraltı- Kızlarağasına Fincanda kahve içmeye Ömer Ustaya gittik.Dedim ben fal baktırcam.İhtiyacım var diyorum o kahveyi içerken bol bol bol Kıvancı düşündüm kapatırken de Neyse sevdiğim olsun Kıvancım diye kapattım. Ama gel gör ki falcı hatun hiç Kıvanç demedi. Hep buraya yazmadığım şeyleri söyledi ama. Böyle birine çok kızdığımı hatta sindiremediğimi ve hırslanıp yapcağım kötülüklerin çok can sıkıcı şeyler olcağını söyledi. Hatta Kasım bitmeden o kişiyle acayip bir kavga da etcekmişim öyle söyledi.Hatta dediki duygusal bir kızsın ama mantıklı karar vermen senin için daha iyi olur saf kalplisin ağzına bir parmak bal çalıp ağzına sıçanları affetmemeye çalış dedi. Tabi bu kadar açık demedi. Ağzına bir parmak bal çalanları dedi ben gerisini anladım. Ufukta bana part-time iş görüyormuş gözlüklü bir beyfendi sunucakmış bu fırsatı hemen kabul etmeliymişim.Ayrıca istediğim bir program vardı ona katılcakmışım öyle söyledi ama falcı bu ne kadar inanırsın ki. Ben bu arada sıkıldım sürekli böyle aynı olay üstünde falımın çıkmasından kadına açık açık sordum. ''Yeni biri görünmüyor mu orda?'' diye. Kadın dedi ki ''5 vakte kadar (5 ay yani) yüzüklü bir ilişki var, ki sende zaten öyle bir ilişki istiyorsun gibi.''dedi. Harbiden lan acayip istiyorum böyle uzun süreli bir ilişkim olmasını böyle sonunu görebiliyim sürekli kaybetme korkusu yaşamıycağım birşeyi.




Ama bugün Big Bang'le konuşurken ''Voodoo siktir git ya, senin en uzun ilişkin 4 aydı en kısası da 1 haftaydı hatta 5 gündü lan'' dedi. Evet ben sıkılıyorum yada sıkıyorum bilmiyorum ama bir şekilde gidiyorlar yani sorun bende ama çözmeye vakit bulamıyorum üzgünüm. O yüzden suçlu hep sizmişsiniz gibi davranıp sıyrılıyorum ama bu sonuncusunda ilk kez haklıydım neyse. Kariyer yapmaktan da sıra gelmiyor işte böyle size ben kariyer basamaklarını tırmanırken yanımda var olduğunu hissettiğim biri olsun yeter yani.




Yaprak Dökümünü izliyor işte kızlar. Fikret dedi ki Nejlaya ''Sen her zaman elinden tutulsun istiyorsun ama tuttuğun elden sıkılıyorsun.''dedi. İşte sanırım bende böyleyim.Elimden tutulsun ama tuttuğum kişi kim olursa olsun olayı değil gerçekten sevdiğim biri olsun istiyorum.Bu benim her şeyim diyebilceğim biri.Odadaki kızlar diyor işte niye hala birini bulamadın o kadar peşindeler diye.Bende onlara diyorum ki ''Güdülmeye koyun çok.''Ben o koyunu güdmek istemiyorum artık işte. Emek vermek istemiyorum işte. Sıkıldım çünkü. Çevremdekilerle tanıştırmadan önce eğitime sokmak istemiyorum elin çocuğunu. Şimdi böyle elin çocuğu falan diyorum ama benimsemek kolay olmuyor benim için. Hele ki yaşadıklarımdan sonra hayatımdaki boşluğa bir başkasını sokarken 2den fazla düşünüyorum.O kadar çok insan tanıdım ki hangisinin insan hangisinin insan olmayan olduğunu çok kolay ayırd edebiliyorum artık. Tabi bu ilişkilerime ne kadar sağlıklı yansıyor tartışılır ama böyle mutluyum böyle kendimi koruyorum böyle kafam daha az ağrıyor. Of can sıkıcı konular bunlar.




Sigaraya iyice sarmış durumdayım böyle baca gibi içiyorum. Okulda bir kız var işte ben gibi muafiyeti atlayıp geçmiş. Kızla tanıştıktan sonra beni ilk gördüğünde söylediği cümleleri duyunca içimden güldüm. Dışımdan gülsem ayıp olur çünkü. ''Ben dedim ki bu kız herhalde hazırlığı okumuş çok cool bir kız (bana diyor lan) hele zipponu çıkarıp sigarayı yakıp Ejderha Dövmeli Kız'daki Lisbeth gibi bir umursamaz tavırla içtin bayıldım orda sana yaaa.'' Evet okulun ilk günleri kendimi ezik sanırken millet beni cool görüyormuş. Hele şimdi facebook da ekleyip her sabah ''Yaaaağğ fotoların çok güzel'' ''Yaa çok yaratıcısın'' diye en sıradan fotoğrafları abartan kızlarla doldu çevrem. Garip ama seviyorum lan. Grubun lideri böyle yalakalanılan kız konumundayım.İlk kez karşılaşıyorum böyle bir olayla hiç sevmem halbuki. Resmen Blair olcam olcam dedim oldum vallahi lan. Bildiğimiz kötü kız benim. Oha harbiden kötü kız benim. O zaman ilk kuralımızı söylüyorum görls ''Herkesin seni sevmesini sağlayamazsın ama herkesin senden korkmasını sağlayabilirsin.'' Evet bu durumumu açıklıyor şimdi. Bu da Gossip Girlde 2. sezonda söylemişti sanırım B.




Öyle işte uzun süre yazamadım özürler ve esenlikler kalbinizi doldursun. Çok yoğun bir yer bu üniversite hele benim gibi aktif olmak için çabalayıp kariyerin parlayan yıldızları arasındaysa hedefiniz aralıksız çabalamalısınız o yüzden burası benim günah çıkartışlarım. Veeeee




XoXo ^^




Not: Şu bakışı okulda çok yapıyorum ya. Böyle bir umursamazlık ama özgüven var sanki.
Ayrıca Allahım sen bana Chuck Bass gibi güdülmüş birini gönder.
Ha birde takım elbise Chuck'a yakıştığı kadar ona da yakışırsa sevinirim çok öptüm sevgili Cool'un Voodoo.

21 Ekim 2010 Perşembe

Kim Sigara ?


Sigara içmek yasak ama aldırış etmiycek kadar basit bir sorun olarak kalıyor.

Çok yemeye başladım ama kilo alamıyorum.Çünkü kullandığım ilaçlar beni zayıflatıyor.Tabi sigarada.

Dersler gün geçtikçe artıyor buna paralel olarak içtiğim sigara sayısı da.

Kendimi çalışmaya adadığım için insanlarla ilişkilerim sadece notlar üzerine. En yakın dostum,kardeşim ve sevgilim hala sigara.

Alışverişe gidiyorum karar veremiyorum bir sigara yakıyorum.

Yağmur yağıyor,gözlerim doluyor, ağlamamak için bir sigara yakıyorum.

Ankaramı , evimi,yatağımı, yumuşatıcı kokulu yastığımı, pembe perdelerimi özlüyorum bir sigara yakıyorum.

Sigara içmek için çok sebep buluyorum ama bırakmak için sebep bulamıyorum.


Bu aslında bana seni hatırlatıyor.


Artık seni sevmek için hiç sebebim yok ama nefretim günden güne büyüyor.





14 Ekim 2010 Perşembe

Çocuk Yapamasam da Kariyer Garanti.

Öncelikle doğum günümü kutlayan sevdiceğim okurlarıma teşekkür etmek istiyorum. Cips Yiyemeyen Kız'a, Lillysnone'a, Mia Wallace'a, Peri Tozu'na, Gece.'ye,Baby Jeans'e ve -lal'im si'ye tek tek tek teşekkür ederim. Gerçekten yalnız hissettiğim bir zamanda beni hiç görmeden veya tanımadan değer verip yazılarımı okuyup bana yardım etmeye çalıştıkları için de ayrıca teşekkür ederim.

Kutlamayanlara da esenlikler dilerim :D


Efendim gün geçtikçe kampüs hayatına alıştım.O kadar çok kulübe üyeyim ki hepsi birbiriyle çakışıyor böyle bazen oluyor.Bende ders çalışmaya başladım işte çünkü bölüm zor ve karmaşık bir de açıköğretimden Menkul Kıymetler okumam gerekmiş Borsada oynamak için.Onu okuycam işte. Bugün reklamını yapıyım hemen AIESEC'in tanışma toplantısı sebebiyle YAŞAR ÜNİVERSİTESİ'ndeydim.Cidden yurt dışıyla sağlam bağlantısı olan gelişmiş bir kuruluş. Ve katılmaktan dolayı sevinçliyim. Çünkü Muafiyet Sınavı'nı çok iyi bir puanla geçmedim.Ve ingilizcemin süper olmasını istediğim için AIESEC'le gelişim stajına katılmayı düşünüyorum.Örneklendirirsek yurt dışındaki kar amacı gütmeyen sosyal kuruluşlarda çalışıyorsunuz ve konuşarak ingilizceniz gelişiyor.Bu sebeptendir ki katılma kararı aldım. Evet öncelikle inek bir kız değilim.Sadece aktif bir kızım. İnekler sadece ders çalışır ben hem ders çalışıp hem sosyal olma çabasındayım bunun içindir ki yüzlerce kulupten sadece 3üne üyeyim ki yetiyor yani.


Ekonometri kulubüne üyeyim.Pazartesi ilk sertifikalı seminerime katılcağım. Sonuçta CV önemli.Kendi işimin meraklısı değilim. İdealim Marka yapmış uluslararası bir kuruluşta üst düzey yönetici olmak.Ve mümkün olduğunca başka ülkede işimi yapmak.Bu kulüp ise bana stajlarımı Coca cola, Henkel gibi büsbüyük şirketlerle olan bağlantısıyla sağlayabilitesi var.


Seneye Erasmus düşünüyorum.Bu yıl Gelişim Stajıyla gidersem seneye ciddi anlamda ileri düzeyde bir ingilizcem olucak çünkü.


Tiyatro Topluluğuna üyeyim.Yönetim Kurulu başkanı bendeki ışığı seviyormuş.Kendisine yazılırdım ama boyu kısa işte ahh beybi.


Sinema Kulübümüz var bir de yönetim kurulu üyesi oldum 2. toplantıda. Yarın da film izlemeye Dokuz Eylül Cafeye gidiyoruz. Analiz falan mı yapcakmışız ne.


İzmire geldiğimden beri değişen arkadaş çevrem olsun ve varolan çevremdeki insanların değişmesi olsun falan bende değiştim.Ciddi anlamda insanlara karşı farklılaştım ve her şeye sıfırdan başladım.Tıpkı başımın derdinden ayrıldığım ilk günki gibi 23 Ocak 2009... ''Ya intihar edicem ya sıfırdan başlıycam.'' bu cümleyle yola koyulmuştum. Böyle anlatınca sanki başarı hikayesi anlatır gibi oldu ama yaşadığım tramvatik bir olaydı basit birşey değildi. Atlattım geride kaldı o günler ama her defasında hatırlatıcağım tecrübelerle doludur o günler. Şimdi ise o sıfırlanmış hayatıma ilk cümlelerimi yazmaya başladım. Hata yapınca üstünü çizmek yerine altını çizmeye başladım. Dikkat etmek için. Bu sefer hırsımı ve hayallerimi kimsenin kırmasına izin vermiyceğim gibi hayatıma soktuğum insanlara da iyi görünüp sokaktaki her hangi biri kadar güvenmeye başladım. Kimse demesin ki bana yalnızlık zor falan. Yalnızken daha güçlüyüm aslında. Kararlarımı kimse etkilemiyor ve katıldığım seminerlerde duygusal zekanın liderliği azalttığını gördüm. Lider olmak için doğduysanız rasyonellikten vazgeçmiyceksiniz. Hayal kurucaksınız ama vizyonunuz olcak.Misyonu olan her insanın vizyonu olması şarttır.


Şimdi benim bireysel kalkınma planımı bir kenara bırakıp türk filmi tadındaki rüyalarıma dönebiliriz. Kıvancı ilk kez rüyamda gördüğüm için heyecanlıyım aslında. Çünkü insan çok sevdiğini değil çok özlediğini görürmüş rüyasında ve çocuğu sabah görüp akşam özledim oha bana. Neyse efendim anlatıyorum müsadenizle.


Şimdi onlar grup şeklinde takıldıkları için ben gruplarından bir tane kızı tanıyorum kız beni çok sevimli buluyor sanırım ufak tefek saçma sapan birşeyim çünkü. Sonra rüyamda ben bir masada oturuyorum yan masada kıvanç kahvesini yudumluyor ve her zamanki gibi bana bakıyor. Çaprazımda ama karşımda otururmuş gibi. Sonra o kız geliyor bana bir şey soruyor ben cevaplıyorum ve ben cevaplarken Kıvanç gözlerini kaçırmadan baktığı için birden eli titreyip bardağı yere düşürüyor. Kıvanca soruyorum ''İyi misin ?'' diye. Kıvanç bir anda panik atak krizi gibi birşey geçirip bana bağırıyor ''Tuğba !! Tuğbaa!!'' diye. Ben şok oluyorum. O kız bana dönüp diyor ki ''Ölen sevgilisine çok benziyorsun...'' diyor. Bense kilitleniyorum o dakika çantamı alıp cafeyi terkediyorum. Sonra yurda dönüyorum. Bu arada kaldığım yurt meğersem karma bir yurtmuş ve Kıvançta o yurttaymış. Sonra tam odaya girerken Kıvanç arkamdan geliyor kolumu tutup kendine çeviriyor.Sakin olalım öpüşme yok. ''Özür dilerim.. Öyle bir tepki vermek istememiştim kendimi affetirmek isterim.Bu akşam müsaitsen birşeyler yapalım mı ?'' diyor. Bende zaten dünden hazır olduğum için ''Sorun değil sen iyiysen'' gibi geveleniyorum o sırada artık melek mi dürttü şeytan mı bilemiycem ama rüyanın sonunu göremeden uyandım. Tabi bayağı küfrettim çünkü biz sevgili olucaktık rüyanın sonunda. Ben o ışığı görmüştüm. İşte böyle Türk Filmi izliyorum geceleri rüyamda.O değil yurtta her kız Kıvanca Kıvanç diyor yani çocuğun adını öğrendim ama çocuğun adı Kıvanç kaldı. Her gün okul dönüşü bizim kattaki odaları gezip Kıvanç muhabeti döndürüyorum. Yemekhanede gören Kıvanç napıyor diye soruyor artık atağa geçmem gerek ama hala bir çekimserlik bir utangaçlık var ki halbuki ben birşeyi istersem elde ederim. Ama bu çocuk başka bildiğin bambaşka yani çocuğu görünce kitlenip kalıyorum laptop gibi eror veriyorum.



Neyse bu kadar geyik yeter hayat güzel olmaya başladı bana İzmirde.Sanırım ilk dönemleri kasmışlar biraz göz korkusuyla şimdi güzelim güzeller umarım bu blogun adı yakında ''Voodoo Üniversitede'' yada ''Bir Genç Kızın Üniversite Anıları'' olarak değişmez. Sevgiler saygılar beni okuyan herkese milyonca kez teşekkürler...

Edit: Aşık değilim, olabilirim. http://fizy.com/#s/1agmdj I Love Nazan Öncel Kalp Kalp Kalp

11 Ekim 2010 Pazartesi

Doğum Günüm Bugün...


Bugün doğdum.11 Ekim. Yine her şey tahminlerim doğrultusunda ilerledi.Ekim yalnızlık ayıdır söz verme ayrılcağımızı adım gibi biliyorum dedim.1 Ekimde ayrıldık.Biliyordum lanetliydi bu ay.Hem sonbahar dediğin çiftler için değildir.


Bugün doğum günüm ve Ankaradan uzaktayım.Uzakta olunca kutlamaları telefon ve facebook hesabıma alıyorum.Bu kötü işte.


Odadaki kızlar gece 12den sonra kutlama yaptılar gözlerim doldu.Tam uyuycakken uyandım.Oda arkadaşımın sevgilisi Mersinde. Webcamde konuşurlarken doğum günümü kutladı arkadaşıyla.Gitar eşliğinde bir doğum günü şarkısıyla...


Uzaktayım, yalnızım, ama doğdum işte.Yıllar yıllar önce bugün o hava ciğerlerimi ilk yaktığından beri bu hayattayım.Çok şey öğrendim,öğrenmeye devam ediyorum,hala tecrübelerim oluyor,doğru bildiklerim yanlış çıkıyor.Ama yılmıyorum yıllarla değişiyorum.Geçmiş yaptıklarıma gülüyorum çünkü büyüyorum.Eskisi kadar çok gülmüyorum daha da buz tuttu içim.Herkes beni hayat dolu sanıyor.Tanrım ne çılgınlık ama ! Acıdan ölsem bile kahkaha atabiliyorum.Çünkü bir daha gülmek istediğimde bu kadar içten gülebilir miyim bilmiyorum.



Bugün okula gittim uzun zamandan sonra. Yine her zamanki gibi pank halimleydim işte.Neden panktan vazgeçmiyorum uzun uzun anlatırım bir ara ama birgün geri döndüğünde hala ''O''nun kızı olduğumu hatırlasın diye özetleyebilirim.Neyse. Bir banka oturdum bir yandan kulağımda You&Me şarkısı çalıyor bir yandan sigaramı yakıyorum elimde telefonu kurcalıyorum öteki yandan da. Sigarayı hızlı hızlı içiyordum.Kafamı kaldırdığım da Kıvancın sigara içtiğini gördüm ve bana bakıyordu. Ben tabi Allahım sana geliyorum yareppim diye nefesim kesildi. O çocuğu görünce biri boğazıma oturuyor sanki gözlerim karardı çantayı attım omzuma amfinin girişine doğru koşar adımlarla gittim falan.



Ama hala benim doğum günüm.Ben doğdum ama ölmesi gerekenler saat 12yi vurduğunda ölücek.


Bir bebek güldüğünde bir peri doğarmış ya işte o peri benim.Ve inan sen benim Peter Pan'im olmayı haketmiyorsun.


Aslında daha iyi bir yazı yazabilirdim ama mutlu değilim ve hiç istemiyorum.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Ve Romeo Geri Döner Masal Kaldığı Yerden Devam Eder.

Belki bahsetmişimdir Romeodan.Sadece tiradlar şeklinde konuştuğumuz ama Romeo ve Juliet dışında hiçbir rolü istemediğimiz kişilikle ben.Bugün bir baktım yıllar sonra oturum açmış ve biz yine kaldığımız yerden devam ettik.Onunla konuşmak coldplay dinlemek kadar huzur verici benim için. Ee zaten yazmayı terapi olarak görüyorum o yüzden güzel. Ve bu sefer birlikte birşeyler yazalım dedik. İki amatör şair ki o benden daha iyidir bu konuda benim cümlelerim genelde düşük ve betimlemelerim kötüdür ama o gerçekten hissederek ve hissettirerek yazar. Ve şimdi sizi o kutsal yazımızla başbaşa bırakıyorum.

Dur demek gitmelere engel olamaz bazen..

üç harf . binlerce kelimenin söyleyemediğini kusar bazen..

o üç harf kalmak için sebebi kalmayanların enselerinde yankılanır bazen..

Sırtını dönsende , yıksanda tüm sevgi kalıplarını son bir kez daha arkasına bakmak ister kalp.


Tam bu sırada dökülmeye başlar bu zamana kadar en derinlerde saklanmış sözcükler..


'' DUR ''


- Belki de o kalıplar hiç oluşmamıştı ve inandığın tüm yalanların gerçek olmasını dilediğinden dökülür o tek heceli sözcük dudaklarından.


Sen temeli en sağlam tuğlalardan inşa ettiğini düşünürken tek bir çürük tek bir içten sözcük tek bir yalan bile yıkabilir kalbinin odalarını.


- O zaman söyleyebilir misin bana sevgi kalıcıdır diye? Tek bir yalan yokediyorsa tüm sırça köşkü yemin edilir mi o zaman sevgiler üzerine


Sevgi değil sana olan bağım . Aşk değil . Hiç kimsenin görmediği zincirler kelepçeler. Sen sırtını dönüp benden uzaklaşırken benim kalbimi sıkan beni nefessiz bırakan zincirler. Ben onlara inanırım. Onların üstüne yemin ederim


- Görünmez kelepçelerde kırılmaz mı birgün ? Zincirler o kadar sağlam mı dersin ? Yok olmayan birşey söyle bana inanıyım gerçekten bana olan bağına.


Yok olmayan sabitlikler gösteremem sana sevgili. Kulağını dayarsan göğsümün sol tarafına sonsuza dek yaşayan kelebekleri duyabilirsin. Elini bağlarsan ellerime ütopyama girebilirsin. Romeo öldü Juliet artık yok. Ama bedenle beraber ölmüyor sevdalar. Ruhları hala bağlı birbirlerine en sıkı şekilde. Ve ilham veriyor yalnız gecelerde binlerce aşığa.


- Hangi aitliğin kelebekleri bunlar ölümsüzlüğe ulaşmışlar? Ellerimin eksikliğinin sen olmasına şaşırmalı mı bu kalbim yoksa kaçtığı gerçekliği kabul edip gülümsemeli mi ? Romeo ölmedi çünkü onu bir annenin doğurmasına izin vermedi Shakespeare. Ama kabul edersen Romeonun ruhu olmayı benim adım değişmeyi kabul eder Julietinkiyle.


İsimler karmaşalar tecrübeler. Vazgeçmeyi bilmeli insan bunlardan eğer inanıyorsa aşka dair en ufak bir ayrıntıya. Yüzlerce kelime yetmez gözlerin bir bakışla yaşattığı mutluluğu anlatmaya. Paragraflar süslü cümleler yetmez ellerim belinde dolaşırken hissettiğim heycana. Ve sen şimdi sevgili . Duy kalbimden çıkan cılız sesi , son bir kez daha dön arkana ve bak yüzüme. Son bir kez daha gözlerimi hapset gözlerine . İzin ver son bir kez daha dolaşsın ellerin yüzümde , ruhumda. Son bir kez Romeo olduğumu hissettir bana. Sana gitme diyemiyorum. Benim ol diyemiyorum. Sadece dur sevgili dur.


- İnsan durcağı yeri değil de durcağı yanı bilmeli her şeyden önce.Elbet dönmek için gidilmez hiçbir sevgiliden.Gitmek istemek bile yeter birçok şeyin kaybolduğuna ve dur demek durmak için sebep vermez bazen ve kalsa bile eskiye dönülmez hiçbir şekilde. İnandırabilirsin sevdiğine her şeyin gerçekliğine. Dudakların deseki burası cennet diye cehenneme ateşlerden çiçekler yetiştiririm varlığının bahçesinde. Ve parmaklarım gezerken pürüzsüz teninde kabul etmişsindir zaten Romeo olduğunu ve kim bırakıp giderki o zaman. Hemde olmuşken Juliet.


Sen ve ben iki yabancıydık yağmurlar öncesinde. Bir damla oldun ve düştün toprağıma. Biliyorum sevgili. Bir damla yağmur oldun sen. Ve huzur getirdin dünyama.


- Kucağında tek damla olan bedenim seninle karışmışken son bir kez daha bakıyorum gözlerine . Bıkmadan usanmadan beni inandır diye..


Böyle bir yazı işte...

Bende yarın İzmire dönüyorum öyle işte kutsal şeyler..

7 Ekim 2010 Perşembe

Bu Kısa

Başarılı kadınların hayatlarında bir kez aşık olup amma velakin şartların elverişsizliği ve bir tabi engellemeler yüzünden sevdiceklerine kavuşamayıp ün yapması bir kader bence.

Tanrı görüyor bence.Bütün acı çeken kadınları başarıyla ödüllendiriyor. Umarım yetiyordur ha Tanrım? Hiç sanmıyorum ama bu işin profu sensin karışamam. Beni de görürsün artık sevinirim falan hani ölüyozzz be arada salla beni de !

Hala mı gurur yapar bahtsız güneş, doğmaz mıdır duman renkli bulutların ardından.
Ne kadar dayanabilir narin bir kadın kalbi bu karanlık zamana?

Uykum geldi yaa tamam.

The Maybe Happy End.

Ve sanırım İzmire dönünce Jane Austen olma yolunda ilerlemeyi umuyorum.

Ha unutmadan; Her masal mutlu bitmez.

Julietim


Yalnızlık mı aşık olmuş bana? O yüzden mi bırakmaz bedenimin kutsal ateşinle birleşmesini.
Ne kederli sözlerim var sevgilim.Daha ne kadar acı çektirebilir kabul etmediğim aşkıyla.
Biliyorsun Romeo gökyüzümü aydınlatan parlak yıldızım, gecelerimi solduran güneşin ateşi.
Hiçbir aşka karşılık vermez peşinden sürüklenen ruhum.Bırakma beni sakın susmasın kalbimdeki varlığın.
Yemin et bana aşkının sonsuzluğuna inandır beni. Ahh dudaklarından dökülen her kelimene inanmaya hazır bir kalbim var zaten.
Hadi durma yemin et güneş gözlü sevgili. Kalbimi yaktığı gibi yaksın gözlerin sözlerinle.Sadık kalmaya adıyım bu ölümlü bedeni.
Cürretimi bağışla Romeo, aklım dur dese de geveze kalbimi durduramıyorum.Sanma ki basit bir kızım sevgilim sadece sana adamışım kalbimi.Solup gitmez baharlar gibi bu tutkum.Eğer sende alay etmiyceksen bu durduramadığım sevgimle yemin et.
Eğer ciddi değilsen hislerinde dürüstçe söyle bana ve çıkma bir daha karşıma. Beni kederimle bırak.


Evet tamam bazen Juliet gibi konuşabiliyorum. Shakespeare kadar iyi sayılmam ama elimden bu kadarı geliyor.Birde formspringde 'Julietim' nikini kullanıyorum ee olsun azcık Julietlik.

Sana ettiğim yemin boşa gitti.Seni görür görmez verdim aşkımı sana.

Romeo&Juliet Soundtrack-Radiohead-Talk Show Host

">

Not: Tiyatro Topluluğuna katıldım içimdeki cevheri çıkartmanın vaktidir Romeo.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Ölüyorum işte anlasana.

">
Ölüyorum,öldürüyorsun

Nefes almamı imkansızlaştırıyorsun. Yok artık senin sevdiğin rasyonellik içimde.

Ağlıyorum, ağlıyorum

O kadar çok ağlıyorum ki acısıyla boğuluyorum.

Azap oluyor bu uzaklar. İyileşemiyor hiçbir hastalık iyileşmek istemiyorum.

Sabah kokunu duyarak uyandım, yanımda olduğunu gördüm uyku sersemliğiyle. Adını söylemişim. Kızlar geldi ateşim çok yükselmiş. Ben seni soruyorum burdasın sanıp.Rüya sanıyorum rüya benim istersem yanımda olursun diyorum.Duşa sokuyorlar beni.Sular kulaklarıma doluyor kimseyi duymuyorum sadece senin sesin ve Coldplayden en sevdiğimiz şarkıyı söylüyorum aklımda.

Ağlıyorum hıçkıra hıçkıra.Boğulucam sanıyorum.Gözlerimi açamıyorum.Açınca gidiceksin terkediceksin yine.Kalıcam yine yapayalnız. Ölüyorum acıdan,acından.

Saçımı tarıyor kızlar. Ağlıyorum yine. Sen taramayınca olmuyor o saçlar bok gibi oluyor işte.

Gece oluyor yine gece oluyor yine kasvet çöküyor içime ölüyorum yine. Ateşim düşmüş ama içim yanıyor hala. Kızlar uyuyunca geceliğimin üstüne trenç kotumu giyip balkona çıkıyorum. Soğuktan bacaklarımı yakarak geçiyor. Ölüyorum işte öldürüyor senin acın.

Ölmek için sigara içiyorum yine.Yine o ciğerlerimi yakıyor.Az da olsa acını bastırıyor onun acısı.

Sokakta kimse yok yine senin gelme ihtimalinin olmaması beni öldürüyor.

Çıplak ayaklarımın üstünde duramıyorum artık. Bacaklarımı hissetmiyorum.Karo taşlara dizlerimin üstüne çöküp yine ağlamaya başlıyorum.

O kadar çok ağlıyorum ki sigaramı gözyaşlarımla söndürüyorum. Hava hala soğuk ve benim gözlerim kapanıyor. Donarak ölücem.Ve bir anda müzil çalarda bizim şarkımız çalmaya başlıyor. Senin bilmediğin bizim şarkımız. ''Together We Will Live Forever''. Gözyaşlarımı durduramıyorum artık.

İçeri giriyorum.Yatağama yatıyorum.Rüyama geliyorsun.Sanki hiçbir şey yokmuş gibi yine yanımdasın. Yine bana beni özel hissettiriyorsun. Sen varken çok kalabalığım yine.Sesin bu dünyadaki en güzel şarkı oluyor yine.Doğuyorum sanki yeniden. Telefonum çalıyor ve rüya olduğunu anlıyorum yine. Yine ağlamaya başlıyorum,yine ellerim eksik, yine ölüyorum ve bunu her sabah yaşıyorum.

1 Ekim 2010 Cuma

Neverland...

Peter Pan...


Kahramanımsın hala. Ben hala seni ilk okuduğumda heyecanlı pencerede bekleyen küçük kızım. Hiç büyümedim sen geliceksin diye. Ama gel artık. Hayat ben küçük kalmaya çalıştıkça acı verici olmaya başlıyor. Hadi tut elimden gidelim Neverland'e kimse bulamasın bizi.



Seni özlüyorum...

Ekim Geldi.

Yine ben.

Bir buçuk aydır geçmeyen öksürüğüm için burda hastahaneye gitme gereği duydum.Babamdan dolayı kara kuvvetlerine bağlıyız.Hastahanede kimse kara kuvvetlerinin nasıl kayıt yapılcağını bilmiyor bilen adam da daha gelmemiş ve benim hastahaneye ertesi günkü gidişim.


Okula geldiğimden beri hep güçlü olmak zorunda hissediyordum.Hiç ağlamadım.Kızlar ağlamaya başlayınca engel oldum ağlamıycaksınız hadi hep beraber oynuyoruz diye kaldırdım kına gecemi yaptım.Damat yok ama Kıvancı düşünerek yaptım hemde Nihalin kına gecesi şarkısıyla.


Hastahanede sıra beklerken ağlamaya bir başladım durduramıyorum hüngür hüngür bağıra bağıra ağlıyorum. Kadınlar geliyor ''Kızım noldu sonuçların mı kötü çıktı?'' gibi sorular soruyorlar ben cevap veremiyorum ağlamaktan.Öyle bir ağlıyorum ki kanser olduğumu öğrendim sanki.


Muayne oldum. Kadın ameliyat olman gerek dedi.Ben bunu duyunca odadan çıktım yine ağlıyorum.Balıkadam var işte onu aradım.Ayvalıktan tanıştık ama İstanbulda okuyor. Yazık telaşlandı geliyim mi falan demeye başladı.O zaman anladım gerçekten bana değer verenlerden birisi. Şimdi her gün arıyor neşelendirmeye falan çalışıyor ama zor. Ameliyat olmam gerek ve ben hem korkuyorum hem istemiyorum.


İki gündür kızlar uyuyunca balkona çıkıp ağlıyorum.Sigara içiyorum birini söndürüp birini yakıyorum.Rengim beyaz zaten ama şimdi solgun bir beyaz oldu. Yemek yiyemiyorum.Gün geçtikçe zayıflıyorum moralim çok kötü. Biri Voodoo dese sarılıp ağlamaya başlıycam. Aileme hissettirmemeye çalışıyorum neyseki yetenekli bir oyuncu olduğum için sesimi çok güzel inandırıcı kılabiliyorum. Odamdaki kız anlıyor sadece bir oyun gibi davrandığımı ama asla duygularımı göstermediğimi. Yapamam ne hissettiğimi dışa vurduğum an her şey biticek bütün o mutluluk oyunu yokolucak.

Neyse ya çok bayıklaşıyorum gitgide.


Eveeeet Kıvanç var. Adını da biliyorum. İşte bugün sabah yoktu. Bende bilerek bayağı süslenmiştim siyah elbisemi giymiştim. Çünkü Ekim gelmişti. Ve Ekim benim yalnız geçirdiğim bir aydır.Ve her yıl yalnız kalırım kimsem olmaz. Şimdi de yok. Ekimin Laneti var. Ve ben onu onun istediği gibi siyah elbisemle yas tutarak karşıladım. Mismini diyorum çünkü trençkotumla aynı boydaydı.Ve okula gidince bacaklarıma bakmayan kalmamıştı fazla sexy bir elbise model olarak da. Neyse işte Kıvanç yoktu ben zaten olmadığını görünce moralman çöktüm sen git süslen Murphy pezevenklik yapsın çocuk gelmesin. Hoopp pes eder miyim hiç. Hemen bir The Secret ''Kıvancın gelmesini istiyorum.'' diye. Sonra öğleden sonraki 3 dersimizi beklemek üzere okulun cafesinde oturmaya başladık. Ben sürekli firikik verdim vercem moddayım ama. Ama allaha şükür ne bir çatlak ne bi selülitim var taş gibi bacaklarım çok şükür.


Sonra bir ışık belirdi. Siz diyin güneş ben diyim dolunay. Tanrım o da nesih ! Kıvanç gelmiş. Şok oldum. Niye gelmiş ki modundayım. A-ha dedim Murphyi yendim. Ben tabi sürekli ayağa kalkıyorum bir sigara alıyım aman para çekiyim aman tuvalete gideyim diye 10 defa kalçalarımı en güzel ahenkle sallandırarak geçtim. Kıvanç hariç herkesi gördüm ama çocuk yoktu dedim Amfidedir herhalde. Sonra bir gittik. Sarı pipim orda ayy yerim ya.Bana bakıyor ne giymiş bu deli diye. Çünkü Klasik bir elbise altına converse giyen bir kızım gerisini sen düşün. Topuklu giycektim ama abes kaçar okul amk orası ya.Neyse bakıyor bakıyor bakıyor bende işte bacaklarımı poz verirmiş gibi bir ileri bir geri modunda dolanıyorum.Zaten regl olmuşum bebenin üstüne atlıycam o derece geziyorum. Ama görsen sanırsın Jenny Humphrey yarı gotik yarı tikky.


Sonra hoca geldi kapıyı açtı. Bu yanımdaki sıraya oturdu arada bakıyor bana ama ben kitleniyorum kafam öne eğik onun baktığını hissediyorum çünkü harbi kafası tamamen bana çevrilmiş 90 derece bakıyor yani. Ben kafamı kıpırdatamıyorum ama içimden fırtınalar kopuyor. Çocuğu ders boyu gizli gizli izledim. Allahım ne biçim bir aşktır yareppim sırf o gülüşü o burnu o ağzı o dudakların kıvrılışı. gözlerin parlaması yeter be. Ölürüm inşallah sevgilisi yoktur.


Ayrıca onunla evlenirsem sırtımda yere gelmez ayaklı maaş gibi çocuk. 10 bin kazancaz kişi başı aylık. Ohh toplam 20 bin. 10 binini yeriz 10 binini borsa oynarız ayy ne biçim olur. Sonra benim sarışın bebeklerim olur. Tek isteğim ya sarı kıvırcık saçlı bebeklerimin olması. Sonra ben işi bırakırım çocuklarıma bakarım. Kreşte büyüdüğüm için asla çocuklarımın aynı şeyleri yaşamasını anne sevgisinden mahrum büyümesini istemiyorum.O yüzden kariyerine sokarım yani.


Sonra düğünümüzü Gallerde bir Deniz Fenerinde gemi kaptanı kıyar.Geri buraya döneriz mecburen. Sonra ben yaşlanırım. Çocuklarımı Yale yada Brown en kötü Princetonda okuturum. Kıvançla kırışırız dede ve nine oluruz. Sonra Evlendiğimiz Deniz Fenerinde yaşamaya başlarız birgün ben ölürüm Kıvançta aşkından verem olup ölür. Canım yaa...


Off böyle güzel hayallerim var Kıvançla ikimize Allah tamamına erdirsin inşallah.


Öyle işte güneş batıyor bugün 1 Ekim. Sigara içicem şimdi dünyanın en özel şarkısıyla.

Görüşürüz bebekler.