EĞER BENİ SEVSELERDİ BURAYA YAZACAK VAKTİM OLMAZDI.EĞER SENİ SEVSELERDİ BURAYI OKUYCAK VAKTİN OLMAZDI.
28 Ekim 2010 Perşembe
Günaydın.
Uyandım.
">
Güneş henüz doğmuş ilk parıltıları gözkapaklarımı zorlamıştı.
Yavaşça gözkapaklarımı açtım.Pencereden esen hafif rüzgarın perdelerle dansını izledim.
Uyandım.
Beyaz nevresimlerin arasında sana döndüm.
Ellerini boynuna bir kedi gibi çekmişsin. Saçların yanaklarına dökülmüş.Düzenli nefes alışverişlerinde genişleyip daralan ufak burun deliklerini izliyorum.Burnundaki gözenekleri,yanaklarındaki hafif pembeliği,kirpiklerinin yanağında oluşan gölgesini,dudaklarının hafif aralığından verdiğin nefesini...Parmaklarımı dudaklarına değdirince gülümsüyorsun.Sonra dudaklarını buruşturup,alnını kırıştırıyorsun.Gözlerini açmaya isteksizsin.Gözkapaklarını hafifçe aralıyorsun.Ve huysuzca gülümsüyorsun.Derin bir nefes alıyorsun ve geriniyorsun.Güneş teninde parlıyor.
''Günaydın Prenses''diyorum...
dedi Erkek.
Uyandım.
Soğuk ve ürkek parmaklarımı dudaklarımda hissederek.
Uyandım.
Odamıza dolan rüzgarın yaşattığı ürpertiyle.
Hala rüyada mıyım diye gözlerimi açmak istemiyorum. Açarsam kaybolmadan korktuğumdan.Suratım buruşturuyorum yine rüyaydı kesin diye.Korktuğumdan yavaşça aralıyorum gözkapaklarımı. Hala burdasın.Gülümsüyorum.Rüzgarla gelen kokunu içime dolduruyorum işte bu bana huzur veriyor. Geriniyorum yavaşca hala burda olmanın verdiği güvenle. Tanrının sesi gibi kutsal sesinle güne başlıyorum senin sesinle...
''Günaydın Prenses'' diyorsun.
diye düşündü Kadın.
İşte sabah uyandığımda böyle birşey olsa mesela.Her sabah olsa ama. Sonsuza kadar ben prenses olsam ne güzel olur.
Ama O kesin bunu da mahveder hep yaptığı gibi...
O yüzden ben uyumaya devam ediyorum. İyi geceler.
27 Ekim 2010 Çarşamba
Falımdaki Blair Waldorf
21 Ekim 2010 Perşembe
Kim Sigara ?
14 Ekim 2010 Perşembe
Çocuk Yapamasam da Kariyer Garanti.
Kutlamayanlara da esenlikler dilerim :D
Efendim gün geçtikçe kampüs hayatına alıştım.O kadar çok kulübe üyeyim ki hepsi birbiriyle çakışıyor böyle bazen oluyor.Bende ders çalışmaya başladım işte çünkü bölüm zor ve karmaşık bir de açıköğretimden Menkul Kıymetler okumam gerekmiş Borsada oynamak için.Onu okuycam işte. Bugün reklamını yapıyım hemen AIESEC'in tanışma toplantısı sebebiyle YAŞAR ÜNİVERSİTESİ'ndeydim.Cidden yurt dışıyla sağlam bağlantısı olan gelişmiş bir kuruluş. Ve katılmaktan dolayı sevinçliyim. Çünkü Muafiyet Sınavı'nı çok iyi bir puanla geçmedim.Ve ingilizcemin süper olmasını istediğim için AIESEC'le gelişim stajına katılmayı düşünüyorum.Örneklendirirsek yurt dışındaki kar amacı gütmeyen sosyal kuruluşlarda çalışıyorsunuz ve konuşarak ingilizceniz gelişiyor.Bu sebeptendir ki katılma kararı aldım. Evet öncelikle inek bir kız değilim.Sadece aktif bir kızım. İnekler sadece ders çalışır ben hem ders çalışıp hem sosyal olma çabasındayım bunun içindir ki yüzlerce kulupten sadece 3üne üyeyim ki yetiyor yani.
Ekonometri kulubüne üyeyim.Pazartesi ilk sertifikalı seminerime katılcağım. Sonuçta CV önemli.Kendi işimin meraklısı değilim. İdealim Marka yapmış uluslararası bir kuruluşta üst düzey yönetici olmak.Ve mümkün olduğunca başka ülkede işimi yapmak.Bu kulüp ise bana stajlarımı Coca cola, Henkel gibi büsbüyük şirketlerle olan bağlantısıyla sağlayabilitesi var.
Seneye Erasmus düşünüyorum.Bu yıl Gelişim Stajıyla gidersem seneye ciddi anlamda ileri düzeyde bir ingilizcem olucak çünkü.
Tiyatro Topluluğuna üyeyim.Yönetim Kurulu başkanı bendeki ışığı seviyormuş.Kendisine yazılırdım ama boyu kısa işte ahh beybi.
Sinema Kulübümüz var bir de yönetim kurulu üyesi oldum 2. toplantıda. Yarın da film izlemeye Dokuz Eylül Cafeye gidiyoruz. Analiz falan mı yapcakmışız ne.
İzmire geldiğimden beri değişen arkadaş çevrem olsun ve varolan çevremdeki insanların değişmesi olsun falan bende değiştim.Ciddi anlamda insanlara karşı farklılaştım ve her şeye sıfırdan başladım.Tıpkı başımın derdinden ayrıldığım ilk günki gibi 23 Ocak 2009... ''Ya intihar edicem ya sıfırdan başlıycam.'' bu cümleyle yola koyulmuştum. Böyle anlatınca sanki başarı hikayesi anlatır gibi oldu ama yaşadığım tramvatik bir olaydı basit birşey değildi. Atlattım geride kaldı o günler ama her defasında hatırlatıcağım tecrübelerle doludur o günler. Şimdi ise o sıfırlanmış hayatıma ilk cümlelerimi yazmaya başladım. Hata yapınca üstünü çizmek yerine altını çizmeye başladım. Dikkat etmek için. Bu sefer hırsımı ve hayallerimi kimsenin kırmasına izin vermiyceğim gibi hayatıma soktuğum insanlara da iyi görünüp sokaktaki her hangi biri kadar güvenmeye başladım. Kimse demesin ki bana yalnızlık zor falan. Yalnızken daha güçlüyüm aslında. Kararlarımı kimse etkilemiyor ve katıldığım seminerlerde duygusal zekanın liderliği azalttığını gördüm. Lider olmak için doğduysanız rasyonellikten vazgeçmiyceksiniz. Hayal kurucaksınız ama vizyonunuz olcak.Misyonu olan her insanın vizyonu olması şarttır.
Şimdi benim bireysel kalkınma planımı bir kenara bırakıp türk filmi tadındaki rüyalarıma dönebiliriz. Kıvancı ilk kez rüyamda gördüğüm için heyecanlıyım aslında. Çünkü insan çok sevdiğini değil çok özlediğini görürmüş rüyasında ve çocuğu sabah görüp akşam özledim oha bana. Neyse efendim anlatıyorum müsadenizle.
Şimdi onlar grup şeklinde takıldıkları için ben gruplarından bir tane kızı tanıyorum kız beni çok sevimli buluyor sanırım ufak tefek saçma sapan birşeyim çünkü. Sonra rüyamda ben bir masada oturuyorum yan masada kıvanç kahvesini yudumluyor ve her zamanki gibi bana bakıyor. Çaprazımda ama karşımda otururmuş gibi. Sonra o kız geliyor bana bir şey soruyor ben cevaplıyorum ve ben cevaplarken Kıvanç gözlerini kaçırmadan baktığı için birden eli titreyip bardağı yere düşürüyor. Kıvanca soruyorum ''İyi misin ?'' diye. Kıvanç bir anda panik atak krizi gibi birşey geçirip bana bağırıyor ''Tuğba !! Tuğbaa!!'' diye. Ben şok oluyorum. O kız bana dönüp diyor ki ''Ölen sevgilisine çok benziyorsun...'' diyor. Bense kilitleniyorum o dakika çantamı alıp cafeyi terkediyorum. Sonra yurda dönüyorum. Bu arada kaldığım yurt meğersem karma bir yurtmuş ve Kıvançta o yurttaymış. Sonra tam odaya girerken Kıvanç arkamdan geliyor kolumu tutup kendine çeviriyor.Sakin olalım öpüşme yok. ''Özür dilerim.. Öyle bir tepki vermek istememiştim kendimi affetirmek isterim.Bu akşam müsaitsen birşeyler yapalım mı ?'' diyor. Bende zaten dünden hazır olduğum için ''Sorun değil sen iyiysen'' gibi geveleniyorum o sırada artık melek mi dürttü şeytan mı bilemiycem ama rüyanın sonunu göremeden uyandım. Tabi bayağı küfrettim çünkü biz sevgili olucaktık rüyanın sonunda. Ben o ışığı görmüştüm. İşte böyle Türk Filmi izliyorum geceleri rüyamda.O değil yurtta her kız Kıvanca Kıvanç diyor yani çocuğun adını öğrendim ama çocuğun adı Kıvanç kaldı. Her gün okul dönüşü bizim kattaki odaları gezip Kıvanç muhabeti döndürüyorum. Yemekhanede gören Kıvanç napıyor diye soruyor artık atağa geçmem gerek ama hala bir çekimserlik bir utangaçlık var ki halbuki ben birşeyi istersem elde ederim. Ama bu çocuk başka bildiğin bambaşka yani çocuğu görünce kitlenip kalıyorum laptop gibi eror veriyorum.
Neyse bu kadar geyik yeter hayat güzel olmaya başladı bana İzmirde.Sanırım ilk dönemleri kasmışlar biraz göz korkusuyla şimdi güzelim güzeller umarım bu blogun adı yakında ''Voodoo Üniversitede'' yada ''Bir Genç Kızın Üniversite Anıları'' olarak değişmez. Sevgiler saygılar beni okuyan herkese milyonca kez teşekkürler...
Edit: Aşık değilim, olabilirim. http://fizy.com/#s/1agmdj I Love Nazan Öncel Kalp Kalp Kalp
11 Ekim 2010 Pazartesi
Doğum Günüm Bugün...
9 Ekim 2010 Cumartesi
Ve Romeo Geri Döner Masal Kaldığı Yerden Devam Eder.
Dur demek gitmelere engel olamaz bazen..
üç harf . binlerce kelimenin söyleyemediğini kusar bazen..
o üç harf kalmak için sebebi kalmayanların enselerinde yankılanır bazen..
Sırtını dönsende , yıksanda tüm sevgi kalıplarını son bir kez daha arkasına bakmak ister kalp.
Tam bu sırada dökülmeye başlar bu zamana kadar en derinlerde saklanmış sözcükler..
'' DUR ''
- Belki de o kalıplar hiç oluşmamıştı ve inandığın tüm yalanların gerçek olmasını dilediğinden dökülür o tek heceli sözcük dudaklarından.
Sen temeli en sağlam tuğlalardan inşa ettiğini düşünürken tek bir çürük tek bir içten sözcük tek bir yalan bile yıkabilir kalbinin odalarını.
- O zaman söyleyebilir misin bana sevgi kalıcıdır diye? Tek bir yalan yokediyorsa tüm sırça köşkü yemin edilir mi o zaman sevgiler üzerine
Sevgi değil sana olan bağım . Aşk değil . Hiç kimsenin görmediği zincirler kelepçeler. Sen sırtını dönüp benden uzaklaşırken benim kalbimi sıkan beni nefessiz bırakan zincirler. Ben onlara inanırım. Onların üstüne yemin ederim
- Görünmez kelepçelerde kırılmaz mı birgün ? Zincirler o kadar sağlam mı dersin ? Yok olmayan birşey söyle bana inanıyım gerçekten bana olan bağına.
Yok olmayan sabitlikler gösteremem sana sevgili. Kulağını dayarsan göğsümün sol tarafına sonsuza dek yaşayan kelebekleri duyabilirsin. Elini bağlarsan ellerime ütopyama girebilirsin. Romeo öldü Juliet artık yok. Ama bedenle beraber ölmüyor sevdalar. Ruhları hala bağlı birbirlerine en sıkı şekilde. Ve ilham veriyor yalnız gecelerde binlerce aşığa.
- Hangi aitliğin kelebekleri bunlar ölümsüzlüğe ulaşmışlar? Ellerimin eksikliğinin sen olmasına şaşırmalı mı bu kalbim yoksa kaçtığı gerçekliği kabul edip gülümsemeli mi ? Romeo ölmedi çünkü onu bir annenin doğurmasına izin vermedi Shakespeare. Ama kabul edersen Romeonun ruhu olmayı benim adım değişmeyi kabul eder Julietinkiyle.
İsimler karmaşalar tecrübeler. Vazgeçmeyi bilmeli insan bunlardan eğer inanıyorsa aşka dair en ufak bir ayrıntıya. Yüzlerce kelime yetmez gözlerin bir bakışla yaşattığı mutluluğu anlatmaya. Paragraflar süslü cümleler yetmez ellerim belinde dolaşırken hissettiğim heycana. Ve sen şimdi sevgili . Duy kalbimden çıkan cılız sesi , son bir kez daha dön arkana ve bak yüzüme. Son bir kez daha gözlerimi hapset gözlerine . İzin ver son bir kez daha dolaşsın ellerin yüzümde , ruhumda. Son bir kez Romeo olduğumu hissettir bana. Sana gitme diyemiyorum. Benim ol diyemiyorum. Sadece dur sevgili dur.
- İnsan durcağı yeri değil de durcağı yanı bilmeli her şeyden önce.Elbet dönmek için gidilmez hiçbir sevgiliden.Gitmek istemek bile yeter birçok şeyin kaybolduğuna ve dur demek durmak için sebep vermez bazen ve kalsa bile eskiye dönülmez hiçbir şekilde. İnandırabilirsin sevdiğine her şeyin gerçekliğine. Dudakların deseki burası cennet diye cehenneme ateşlerden çiçekler yetiştiririm varlığının bahçesinde. Ve parmaklarım gezerken pürüzsüz teninde kabul etmişsindir zaten Romeo olduğunu ve kim bırakıp giderki o zaman. Hemde olmuşken Juliet.
Sen ve ben iki yabancıydık yağmurlar öncesinde. Bir damla oldun ve düştün toprağıma. Biliyorum sevgili. Bir damla yağmur oldun sen. Ve huzur getirdin dünyama.
- Kucağında tek damla olan bedenim seninle karışmışken son bir kez daha bakıyorum gözlerine . Bıkmadan usanmadan beni inandır diye..
Böyle bir yazı işte...
Bende yarın İzmire dönüyorum öyle işte kutsal şeyler..
7 Ekim 2010 Perşembe
Bu Kısa
Tanrı görüyor bence.Bütün acı çeken kadınları başarıyla ödüllendiriyor. Umarım yetiyordur ha Tanrım? Hiç sanmıyorum ama bu işin profu sensin karışamam. Beni de görürsün artık sevinirim falan hani ölüyozzz be arada salla beni de !
Hala mı gurur yapar bahtsız güneş, doğmaz mıdır duman renkli bulutların ardından.
Ne kadar dayanabilir narin bir kadın kalbi bu karanlık zamana?
Uykum geldi yaa tamam.
The Maybe Happy End.
Ve sanırım İzmire dönünce Jane Austen olma yolunda ilerlemeyi umuyorum.
Ha unutmadan; Her masal mutlu bitmez.
Julietim
Ne kederli sözlerim var sevgilim.Daha ne kadar acı çektirebilir kabul etmediğim aşkıyla.
Biliyorsun Romeo gökyüzümü aydınlatan parlak yıldızım, gecelerimi solduran güneşin ateşi.
Hiçbir aşka karşılık vermez peşinden sürüklenen ruhum.Bırakma beni sakın susmasın kalbimdeki varlığın.
Yemin et bana aşkının sonsuzluğuna inandır beni. Ahh dudaklarından dökülen her kelimene inanmaya hazır bir kalbim var zaten.
Hadi durma yemin et güneş gözlü sevgili. Kalbimi yaktığı gibi yaksın gözlerin sözlerinle.Sadık kalmaya adıyım bu ölümlü bedeni.
Cürretimi bağışla Romeo, aklım dur dese de geveze kalbimi durduramıyorum.Sanma ki basit bir kızım sevgilim sadece sana adamışım kalbimi.Solup gitmez baharlar gibi bu tutkum.Eğer sende alay etmiyceksen bu durduramadığım sevgimle yemin et.
Eğer ciddi değilsen hislerinde dürüstçe söyle bana ve çıkma bir daha karşıma. Beni kederimle bırak.
Evet tamam bazen Juliet gibi konuşabiliyorum. Shakespeare kadar iyi sayılmam ama elimden bu kadarı geliyor.Birde formspringde 'Julietim' nikini kullanıyorum ee olsun azcık Julietlik.
Sana ettiğim yemin boşa gitti.Seni görür görmez verdim aşkımı sana.
Romeo&Juliet Soundtrack-Radiohead-Talk Show Host
">
2 Ekim 2010 Cumartesi
Ölüyorum işte anlasana.
1 Ekim 2010 Cuma
Neverland...
Kahramanımsın hala. Ben hala seni ilk okuduğumda heyecanlı pencerede bekleyen küçük kızım. Hiç büyümedim sen geliceksin diye. Ama gel artık. Hayat ben küçük kalmaya çalıştıkça acı verici olmaya başlıyor. Hadi tut elimden gidelim Neverland'e kimse bulamasın bizi.
Seni özlüyorum...