21 Temmuz 2011 Perşembe

Aşk Acıysa Suçlanacak Biz Değiliz

Fotoğraflarına bakarken fon müziği olarak kalp atışlarım eşlik ediyor güzel yüzüne.

Nefesim kesiliyor rüzgarında,kelimeler boğuluyor yanaklarımdan dudaklarıma akan gözyaşlarımda.

'Bir'likte gezdiğimiz sokaklarda 'bir' olarak dolaşıyorum,kokun kalmış arnavut kaldırımlarının arasında.

Her sokak kedisine hala seni anlatıyorum, biliyorum kedileri bu yüzden sevmiyorsun.

Öyle bir şehir ki insanı sadece geçmişte yaşamaya itiyor,bıraktığın anılar her adımda yeniden renkleniyorken nasıl unutmayı düşleyebilirsin ki.

Ölümsüz yokluğunun karşısında can çekişen ruhumun tek umudu kayıp giden yıldızlar.

Zaten ne dileyebilirim ki hayatını kaybeden bir yıldızdan.

Seslendiremediğim cümleler beni zehirliyor: ''Seni kendimden bile çok seviyorum.''

Bize yanlış anlatılan hikayemize hala inanmak için kendime yalan söylüyorum.

Bu mutlu son olacak.

Senin hakkında bildiğim tek şey var: Beni bulmak için kendini bulmalısın.

10 Mayıs 2011 Salı

Belki de Yoksun.

Kimsenin varlığına inanmadığı bir şehirdeyim.

Olmayan varlığına sadakatimin takdir topladığı bir şehir.

Noel babaya inancını hiç yitirmeyen bir çocuk gibi.

Yılda bir kere bile olsa görmeliyim seni…

Dini inancım pek yok, bilirsin.

Olmayan varlığımızdaki biz kavramına ait birşeyler olsun istedim mesela.

”Biz”im şarkımızın ezan olmasını belki.

Ateistler şu an senin varlığını inkar etmekle meşgul.

Çünkü seni tanrılaştırıyorum.

Anlatırken gözlerim doluyor,insanlarsa gözlerimin ışıldadığını sanıyor.

Aklımda sadece bir fotoğraf karesi kalmış.

Kemikleri oturmamış çocuksu yüzün,gece lambasına inat küçük pencerenden giren güneş ışınlarının sakallarındaki rengi,bembeyaz tenin,kumral parlak saçların,burnundaki ufak çizik,yanaklarındaki gözenekler,dudaklarındaki nemli yumuşaklık,saçın kadar uzun kirpiklerin ve gözlerini gizleyen gözkapakların.

”Bir melek bu kadar güzel uyuyabilirdi.”

Bu da sen uyurken gözlerimdeki flaştan çıkan fotoğraf karesine verdiğim isim.

Belki de yoksun kim bilir?

Hayal gücüm senden bile büyük.

Her taraf simli burda.

Ama kimse senin kadar parlayamaz bu dünyada.

Diyorum ya insanların sana inanmadığı bir şehirdeyim.

Ve onlar olmadığına o kadar çok inanıyorlar ki

Yakında bende inanmaktan vazgeçip büyüyeceğim.

Şeftali Çekirdeğinden Kolye.

Yolun yoluma düşerse, elimi tut birlikte yürüyelim.

Bir kelebek olmak isterken şaka yapmıyordum.

Çabuk sıkılıyorum bilirsin,bir sen sıkamadın.

Hayat çok gereksiz bir alışkanlık benim için…

Merak etme iki gün yaşasam da sana aşık olurdum.(Aptallık sınırlarını senle zorluyorum.)

Sweatinin kokusu yetiyor-du ama o da atmosfere karışıp terk etti.

Beni öpsen belki ayılırdım yada seni öpsem ağlardın.

Hiçbir renk anlatamaz şu an yaşattığın acıyı.

(Minimalizmin ağzına sıçıyım.)

Aradığım fotoğraf çoktan kayıplara karışmış,en sevdiğim şarkıdaki sesin gibi.

Ne kalıyor ki sanki.

Susasam susuyorsun.

Politik müziğe hala karşıyım.

İşletme adı altında işletildiğimden bahsettim.Alışırsın dedi.Komik değil.

Kanımdaki alkol oranı gözlerimi yoruyor.

Belime sarılan sen olmasan da uyuyabiliyorum.

İyi Geceler Sevgili

20 Nisan 2011 Çarşamba

Bana Aşık Olma

Dünyanın en iğrenç yaptırımıydı bu cümle.

‘Bana aşık olma.’

Yapmıycağımı biliyordun, sana aşık olucaktım bunu bende biliyordum.

Sadece git diyceğin zaman ”Sana söylemiştim” demek için söylemiştin.

Ama git dediğinde de gitmemiştim.

Unut dediklerinde de unutamamıştım.

Sanırım emir kipleriyle pek anlaşamıyoruz.

Sadakat sadece 7 harfın ardarda toplamını ifade ediyor.

Sonuç sıfır.

Değer biçebilseydim şu an sana sahip olmuştum.

(Mantalite aynı ”Parası neyse veririz.”)

Acı en masum kelime kalıyor yokluğunda 3 küçük harf.

O yüzden çocuklardan korkuyorum. Küçük,sevimli ama çok zararlı.

İnsanoğlunun bitmeyen aşkı uzaya Beatles yayınıyla başladı.

Asla doymuycak birbirine anlasana hala yeni bir tür peşinde.

Birbirimizi mahvediyoruz ve sadistliğimizi bastıramıyoruz.

Çünkü ”Merhamet” İsa’yla çarmıha gerildi.

2 Mart 2011 Çarşamba

Sorun Çıkartmıyorum Bile.

Bu insanların benle neden uğraştığını aslında ne kadar normal ve mantıklı davrandığımı düşündükçe onların ne kadar anormal şeyler olduğunu görüyorum.Yani bence ben insan olabilirim ama diğer hepsi varlık olabilirler.İnsan olduğunu inkar eden varlıklar.

İnsanın içinden geldiği gibi davranması bence onun normal olduğunu gösterir -tabi çevresindekilere zarar vermediği sürece, çünkü yasalar da bir nevi düzeni sağlamak için varlar.-Bende zararsız canlılardanım.Ne zaman kendimi mutlu etsem ben yaptım diyorum ne zaman mutsuz olsam Tanrı yaptı diyorum.İnançlarım da böyle işte kendi dinimi yaşıyorum.Aslında burdan olaya bakarsak kendi dünyamın Tanrısı ben oluyorum.Ve Tanrı-ça-larda ağlayabilir…

Mesela ”Mutlu Aile Kavramı”nı ben çok merak ediyorum.Gerçekten kitaplardaki yada filmlerdeki gibi annesi babası birbirine 100 yaşında olsalar bile tutkuyla bağlı kalabilirler mi diye.Çünkü ben ailemi size hiç anlatmadım.Genelde ordan bakınca mutlu bir ailem varmış gibi geliyor insanlara ama değil.Sadece onlara kafa yormayı uzun süre önce bıraktım. Sonuçta birbirilerine zarar vermekten başka birşey yapmıyorlar.Birbirlerini hala değiştirmeye çalışıyorlar. Yarım asırlık insanlarsınız höh be diyesim geliyor.

Ve eğer evde aileniz yoksa ailenizi sokakta aramaya başlarsınız.Ve ne kadar çok kişiyi tanırsanız bağışlayıcı özelliğiniz artar.Ya da ben fazla merhametliyim.Ailemi bile affettim-ama haberleri yok.-Bilmiyorum benim canımı ne kadar yakarlarsa yaksınlar kimseye kızamıyorum,küsemiyorum da.Çünkü kendimi biliyorum öfke birikimlerimin patlak verdiği noktada çevremdeki kalpleri nasıl kırıp geçtiğimi.Kötü zamanlarda kötü kız olabiliyorum.Ama genelde tepkisizliğim öfkemin ne kadar kontrolümden çıktığının göstergesi olabiliyor bazen.Aşırı özgüvenli insanlara gıcığım-örnek vermek istemiyorum-

En içine kapanık insanda bile güven oluşturabilen bir yapım var-çok masum göründüğümden sanırım-Bütün sırlarını döküyorlar bana psikolog gibi hissediyorum kendimi.Aslında çok şey yaşadığımdan değil yaşadıklarımın büyüklüklerinden dolayı böyleyim.Bir süre sonra çok da takmamayı öğreniyorsun.En azından elinden geleni yaptığın inandığın müddetçe.

Bugünde falcıya gittik böyle hafif Cemil İpekçi tadında bir beyfendiydi.Adam resmen kalbimi okudu.Ben ağzımı açmadan her şeyi bildi.Kümülatifimin düşüklüğüne kadar,nerde yaşadığımı hatta ne yapmayı planladığıma kadar. En sonunda da baktı bana ”Ay sen çok hassas duyguları olan bir kızsın,sevdim seni.” dedi ve elini uzattı.Şaşırdım tabi kimse elini uzatmamıştı bana bugüne kadar,sarılmamıştı da,tensel temas konusunda çok zayıfım.Böyle hani görürsünüz bir yerde ”Aaa naber ya” gidip sarılıp öpüşüp selamlaşırsınız ya ben hiç yapmam mesela onu çok nadirdir.Garip bir alışkanlık.

Dün gece rüyamda Eminem'le seviştiğimi gördüm.Sanki adam kalmadı.Ama gözlerime bakıp seni öpmeye kıyamıyorum demesinden sonra benim leopar tadında üstüne atlayışımdan aslında abaza karının teki olduğum yadsınamaz.

Birde Blogger'ın kapanmasını herkes kadar kınıyorum.Ancak Tayyip böyle bir tepki beklemiyordu muhtemelen.Ona acıyorum yazık ya resmen ummadığı taş baş yardı.Ben söyledim ama günlüğümü elimden alma dedim.Dinletemedim.

Şimdi yağmurun yağmasını bekliyorum Beethoven dinlemek için...

6 Şubat 2011 Pazar

Asla Affetmiyceksin Değil Mi ?


Muzicons.com">


Sen hala hiç uyanmak istemediğim rüyalarımken, nasıl yeniden aşık olabilirim?

Ve artık beni sadece rüyalarımda affedebilceğini bilirken, nasıl mutlu olabilirim ?

Yokluğunu kabul edemiyorum,ölmüyor o içimdeki lanet olasıca umut.

Beni senin olduğun rüyalardan uyandıran her şeye nefret kusuyorum.

O kadar özlüyorum ki seni...

Sonsuza dek uyayabilirim sen olucaksan rüyamda.

Sen benim asla ''Son'' yazısı çıkmayan filmim,
Sen benim kör olacağımı bildiğim halde gözlerimi açmaktan korkmadığım güneşim,
Sen benim canımı yakacağını bile bile sevmekten vazgeçemediğim adamsın.

Ne desem, ne yapsam,ne yazsam asla affetmiyceksin değil mi ?

Not: Aerosmith-Dream On.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Gidersen Üzülmem.


Sanırım her hoşlandığım insan şerefsiz olmak zorunda. Yoksa bana rastlamıyor adam gibi birisi. Önemli aslında bunlar.

Üniversitedeki ilk sevgilimle ilişkimin 4 gün sürmesi ve 5. günde beni piç gibi ortada bırakıp kurtlar masasına atıp kaçmasından sonra erkeklere artık hiçbir gözle bakamaz oldum. Gençler noluyoruz gareziniz bana mı ?

Tamam kurtlar sofrasını biraz abartmış olabilirim ama sözünde durmadı diyebiliriz ama sonuçta Ankara'ya kendi çabamla döndüm. Şimdi içinizdeki merak noldu noldu noldu ? diye kuduruyordur diye düşündüğümden ee birazda günah çıkartmak istediğimden yazma gereği duyuyorum susunca götümde patlıyor çünkü.

İlişkinin başını falan anlatmıycam direk son günü anlatıyorum. Bu gün ben Ankaraya dönüceğim. Bir gece önce de arkadaşlarımda kalmışım.Otobüsümde akşam 22:00 yani öyle kurtlar sofrası zamanında. Efendim sevgilim demedim hiç ona diyemem yani 4 günde de adını yazmaya lüzum görmediğim için biz ona PANDA diyelim. 84 kilo hayvani yani. Dış görünüşe aldırmamam olayını biraz abartmışım sanırım. 44 kiloyum çünkü.Neyse efendim Pandayı aramaya başladım saat 13:00da aralıksız arıyorum ama. Saat 17:10 sırasında telefonu meşgule alıyor ve bana bir mesaj atıyor ''Telefonu duymamışım ama ben şimdi Alsancağa gidiyorum'' diye. Ben tabi şok yaşıyorum. Saçma bir cevap veriyorum. Sonra tekrar arıyorum yine açmıyor bende ağzıma geleni söylüyorum ama küfür etmeden. Ne olursa olsun bir hayvana küfür edilmiyceğini öğrendim.

Sonra bizim yurt kapanıcak diyorlar beni valizlerimle sokağın ortasına terkediyorlar. Bir de özel yurt yani paramla rezil oluyorum.

Diyorum V. sakin ol kızım senin kimseye ihtiyacın yok ki. Ama Bucada olduğumu varsayarsak kaçırılıp tecavüze olma riskim azımsanamıycak kadar. Neyse kendimi teselli etmeyi bir kenara bırakıp öfkemi dindirmeye çalışıyorum. Bir yandan da otogara giden servisin saat 9da hareket edeceğini öğreniyorum.Evet yazhaneye oturuyorum yapcak birşeyim olmadığından. Gitcek yerim olmadığından ve o satte cafelerin tek başına valizli kızlar için ne kadar güvensiz olduğundan.

Yakıyorum bir sigara ciğerlerimle homojen hale gelene kadar içiyorum. Baktım paket bitiyor bir paket daha alıyorum. Sonra benim Melissa'yı arıyorum. O beni sakinleştirmeye çalışıyor. Bu arada Pandanın evi yakın bana. Melissa baktı sakinleştiremiyor beni.V. dedi koş git bir hışımla eve gir odasını dağıt ne bulduysan kır ama sakın duraksama yoksa her şey mahvolur dedi. Şimdi bu duraksama dedi ya ben kesin duraksarım. Sonra al başıma belayı gider ayak hiç uğraşamam dedim.

3 saat servisi bekledim. Telefonumun şarjı otobüse bindiğim an bitti. Açtım bir film izledim sonra laptoptan bir kaç arkadaşla konuştum sonra baktım dayanamıycam daha fazla diye uyudum.

Ve evet Panda bana hiç mesaj atmadı aramadı da.Önemli mi HAYIR ama önemli olabilirdi.

Gençler yeter düşünmesi bile beni yoruyor. Şu an bir kitap okuyorum o bitmeden edebi yazılar yazmayı düşünmüyorum kendime şart koştum idare edin azcık beni :/

29 Ocak 2011 Cumartesi

Sen,Ben ve Tüneller.


Muzicons.com">

Büyük aşkımızın varlığı bu kadar kısıtlıydı.

Zamanla alışırsın kadar büyük bir yalan yok.
Aşka alışsaydım şimdi başka kollarda uyuyordum.
Oysa ben hala kilometrelerce uzağımdaki seni özlüyorum.

Ufak parmaklarını, kesik kesik yüzümü okşayan nefesini,sebepsizce bana açarak baktığın gözlerini...

Bugün 1 yıl 4 ay 10 gün oldu biz tanışalı.
Halbuki ben sana 1 yıl 4 ay 11 gündür aşığım.

Hala yazmadığın şarkılar var İstanbul'a.

Mum kokuyor musun yine ?
Güneş intihar ediyor mu uçurumlardan?
Kibritlerin yıldıza dönüşüyor mu ?
Kimle sevişiyorsun Dolunayda?

Peki sende beni özlüyor musun ?

Ah, doğru ya zaman...

Sen alıştın çoktan değil mi ?
Cevaplarını merak ettiğim şeyler değil aslında.

Belki sadece cevap verirken sesini duyarım diye söylüyorum.

Seni hala seviyorum...

Not: Kahve ve sigara yetiyor bazen varlığını oluşturmama.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Kapitalizmin Hediyesi Sevgililer Günü

Her ne kadar karma bir ekonomimiz olduğunu teoride varsaysak da aslında pratikte kapitalist bir ülkeyiz.Kapitalizmin oluşması için tüketim toplumunun varlığı şart.Bu topluma en iyi örnek ise bulunduğumuz ülkeyi Türkiye’yi verebiliriz.Ve bize kapitalizmin bir hediyesi olan Sevgililer Günü hakkında birkaç bir şey söylemek istiyorum.

Sn.Valentine hikayesini kirleten birgündür benim için.Yılın herhangi bir günü alınabilcek hediyelerin,çiçeklerin ve gösterilcek sevgilerin 14 Şubatla kısıtlanması bununla birlikte harcanan anlamsız paraların oluşturduğu bir ekonomik strateji aslında.

Ülkemize ‘’Sevgililer Günü’’ kavramının girdiği tarihleri hatırlamak için çok da yaşlı olmak gerekmiyor.2000lerin başında Amerikadaki Avrupadaki ‘’Sevgililer Günü’’ kutlamaları yayınlanmaya başladı.Hala süregelen bir gazetecilik mantelitesi olan ‘’Halkla Röportaj’’ olayında herkes ‘’Sevgililer Günü’’nden bihaberdi.Sonra bunu takiben birkaç yıl içinde ‘’Sevgililer Günü’’nü bağrımıza bastık.

Gerçekten akıl sır ermiyor. Eh bu kadar çabuk benimsenmesinin en büyük nedenlerinden biri de sınıf farkı oldu.Elit kesimin batı özentisi olması ve alt sınıfın üst sınıfı idol olarak alıp benzemeye çalışması da belirgin bir etken tabi.

Kapitalizmin dayatması olarak gördüğüm ,bireyin sağlıklı düşünmesine engel olan bir gün.Bu dayatmaların tek karlı çıkanı da restorantlar,çiçekçiler bir tabi parfümeri,hediyelik eşya dükkanları.

Aşk gibi özel duyguların kapitalizmle metalaşmasını görmek kadar insanlığı düşüren bir şey olamaz. Böyle ve buna benzer Anneler,Babalar Günleri gibi özelleşen günlerin şirketlerin insanların duyguları üstünden para kazanmasından başka bir şey değil.

O yüzden böyle günlere verilen önemin hediye mantığını azaltmak insanlığımızı yeniden kazandırabilir diye düşünüyorum.


(Okul Gazetesi Ekonomi Bölümü için bir arkadaşıma yazdığım yazı genşler)

2 Ocak 2011 Pazar

Kişiliksiz'e Mektuplar 28 - Final-

Sevgili Son,

Dünkü mesajından sonra anladım ki seninde farkın yokmuş.Sende diğerleri gibi SIRADANSIN.Farklı olmaya çabalayan her PİNOKYO gibi sıradanlaşıyorsun.

Bir kez daha anladım ki,kim olursa olsun o bir insan ve güvenilmezdir.Sende öylesin.

Sakın bir daha bana iyilik yapmaya çalışma adı altında yalnızlığıma DOKUNMA! Çünkü diğerlerinden hiçbir farkın yok.Reklamlı sevgin,timsah gözyaşların ve diğerleri...

Kızgınlığım kendime ama artık bundan vazgeçip seni suçluycam.Kendimi sana güvenmekle suçlamak yerine,güvenimi boşa çıkaran seni suçlamak daha rasyonel bir davranış oluyor.

İstanbul biletimi almak da acele ettim.Büyük hata.Ama beni azıcık tanıdıysan senden bunun intikamını almadan ölmem.

Kendimin en çok sevdiğim özelliği bu aslında.Sevgimi nefrete dönüştürmekte hiç zorlanmıyorum.Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun şimdi onun nefrete dönüştüğünü düşün.Şimdilik korkutucu gelmese de korkmaya yakında başlıycaksın.

Bana vakit ayıramaman artık umrumda değil.Sana ihtiyacım vardı ama sen yoktun.Yanımda olmayanın hayatımda yeri olamaz.

Git kendini avuttur sen.Herkes senden nefret ediyor,hayat sana koymuş,hah git kendini acındırmaya devam et böyle.Çok bulucaksın avuncak kucak.Sonra kalkıp diyceksin yine ''Beni kullanıyorlar,iyi niyetimi sömürüyorlar.'' diye.Güldüm.

Egonu tatmin etmen gerek,kendini aşman lazım.Geç bu yollardan önce.O zaman seni affetmişimdir.

O yüzden küçüğüm,büyü de gel.Öptüm [:

V.
01.10.2010
Türk Dili Dersi 11:16

Kişiliksiz'e Mektuplar 27

Sevgili Var-Yok,

Gece msndeydin.Artık bu mektuplara devam etmek istemiyorum.Konuşmuyoruz.Yazmak istemiyorum.Gerçekten kahkaha atmak istiyorum.Kzılarla eğlenmeye çalışıyorum.Olmuyor.Zorluyorum.Gülüyorum.Ama gerektiği için.Birşeyler eksik hep.O eksiklik sensin.Beni neden terkettin...Kalabalığın içinde bile yalnızım işte.Neden beni aramıyorsun?Hani İstanbul'a gidince sesini hep duyucaktım.Sana güvenmiştim.Gitmiyceğini sanıyordum.Ama şimdi kime güvenicem.Sende gidebiliyorsan sebepsiz, kime güvenebilirim ?Kim kalır? Tek korkum sevgimin nefrete dönüşmesi.Senden nefret etmek istemiyorum...Ama beni buna zorluyorsun.

Bu mektuba devam etmeyeceğim.Bu cümleyi yazarken tarih 1 Ekim....

Ve söylediklerim birbir çıkıyor.

Ekim geldi.Ekim...
Ayrılıklar mevsimi...

Ve yine söylediğim gibi yalnız geçircem.

V.

23.09.2010

Kişiliksiz'e Mektuplar 26


Sevgili Kol Düğmelerim,


Hala aramanın bir mesaj bile bırakmamanın can sıkıntısı var üstümde.Uyudum hemde çok uyudum.Ama uyuyunca geçmiyor.Uyanınca kaldığı yerden devam ediyor.Çok hasta oldum,üşütmüşüm.


Bugün sana kol düğmesi aldım.Belki veremiyceğim bile.(-ki öyle de oldu zaten-Yazarın Notu)Üstünde daire var ama iki düğme bir araya gelince daire oluşuyor. Fotoğraftaki gibi işte.Birini sana vericektim diğeri bende kalıcaktı.Biraraya geldiğimizde bütün olucaktık.Yoksa her zaman eksik....Ama sen benim eksikliğimi hissetmiyorsun bile.Sanırım hiç olmadım senin için.Olduğumu sandım büyük ihtimalle.
Sana bir de şu şişe içindeki gemilerden aldım.Hep gitmek istediğin uzaklar aslında bir cam şişe içinde...Ve gitmeye çalışsan bile hep içinde kalıcaksın şişenin.
O zaman şimdi dua etmeye başla...Sakar birisi çarparsa cam kırılır ve özgür kalabilirsin.
Seni daha ne kadar sevebilceğimi bilmiyorum ama her gün bitsin diye dua ediyorum.
Pazar günü kiliseye gidiyorum.Bir protestan kilisesi.Umarım dilek tutuluyordur protestanlıkta.Çünkü bu sefer dileğim değişti.
''Hep yanımda kal'' değil artık.''Kişiliksize olan sevgim bitsin.'' olucak bu defa.
Kendimi yoramam daha fazla.Hemde sen beni umursamazken bu bedenime zarar veriyor.İlk kez vücudumda kabarmalar oluştu ve bu hiç hoşuma gitmiyor.
Gece kızlarla dışarı çıktık.Buca çok kötü.Ama insanların içine çıkınca kendime geldim.O kadar yalnızmışım ki dışarı çıkınca farkettim.Güzel bir geceydi anlıycağın,yeniden doğmuş gibiydim.
Öksürmekten yazamıyorum.Ayrıca dersim sabah uyumalıyım iyi geceler.
Seni sevmekten kısa zamanda bıkmam dileğiyle....
V.
22.09.2010 23:53

Kişiliksiz'e Mektuplar 25

Sevgili Hala Yokluk,
Ne yazcağımı bilmiyorum artık.Elimde kalem,kütüphanede oturmuş birşeyler karalamaya çabalıyorum.

O kadar eksik hissediyorum ki...

Klimanın sesi huzur veriyor.Ritmik ve düzenli bir ses olduğundan olsa gerek.

Bugün yani yarınki bugün davranış bilimleri dersi hocamız bir masal anlatıp soru sordu sana onu anlatıcam.Aslında özetle geçicem.

Uçurumun kenarındasın sevdiğin insanı kurtarmak için uçurumu atlaman gerek.Ama düşersen ölürsün.Atlar mısın?dedi.Hayır dedim.Hayır çünkü kimse için değmez.Senin için bile.Bunu farkettim.Bunu gösterdin.Bunu anlamamı sağladın.

Kimse kendinden çok kimseyi sevmemeliymiş.Bunu gördüm.Kim olursa olsun,mükemmel bile zannetsen değmezmiş.

Ayın 11inde yalnız olucam muhtemelen.Gelmiyceksin çünkü.Gelme zaten.Gelipte toparlanmaya başladığım her şeyi mahvetme.Eskiden daha zor gelirdi bu ayrılık bu uzaklaşma.Şimdi daha umursamaz,daha tepkisizim...

Daha az canım acımıyor.Yine birileri kalbimi yumrukluyor.Yine ağlayamamaktan gözlerim yanıyor.Sen daha çok canımı yakıyorsun,daha da parçalıyorsun.Daha da toplanamaz hale getiriyorsun.

Ama bunu da atlatıcam.Sandığından daha güçlüyüm.Ama daha acımasız olucam.Daha pislik,daha çok aşağılayan,daha çok kendini üstün gören,daha çok yalnız.Keşke hiç değişmeseydim.Beni sevenler böyle sevmezdi.Ama benden korkarlardı.Bu güzel olurdu.

Kütüphane çok soğuk,üşüdüm.O yüzden dışarı çıkıp bir sigara daha yakıcam.Gelmedin,umursamadın ama o beni umursuyor.Başımı döndürüyor.

Evet kendim için değil,senin için bırakmıştım sigarayı kızsan da durum böyle...

Seni çok özlüyorum.Sana çok kırıldım.Ama bu seni sevmemi engellemiyor lanet olsun ki!

V.
21.09.2010 için...

Kişiliksiz'e Mektuplar 24

Sevgili Uzay,
Farkettim de gün geçtikçe mektup yazmayı sallıyorum.Senle konuşmadığımız zaman yazmama üşengeçliğim var.Farkettiysen yazılarım özensizlşeiyor.Çünkü senin umursamazlığın parmaklarıma yansıyor.

Bir hafta oldu mu son konuşmamızdan bugüne bilmiyorum.Artık saymıyorum günleri...Çünkü saydıkça kendi canımı yakıyorum.

Bugün okulun ilk günüydü ve sen hariç herkes telefon açtı yada mesaj bıraktı.

Hiç muhabbetim olmayanlar bile ilk gün ne yaptığımla ilgiliydi.

Benim aklım sendeydi.Gitgide uzaklaşıyorum senden.Uzayda kaybolmuş gibiyim.Milyonlarca yıldız var ama hiçbiri sen değil.Kendim hariç herkesi aydınlattığımı söylemiştin.Ben güneş miyim yada dolunay? Ben güneş olmak istemezdim.Çok sıcak,ben sıcak değilim...En azından artık.

Dolunay yada Ay'nın herhangi bir hali daha cazip.Yansıtıyor...Hem neye benzediğini çıplak gözle görebilirsin.Çünkü çıplak ve korunmasız.Amerika bile Ay'ı bombalıyor...Güneşse öyle mi? Her zaman ateş dolu,yakıcı,güçlü...Tıpkı kendimi sana açmadan önceki ben gibi...

Okul çok yorucu.Herkes hazırlık okumuş.Ben gibi birkaç kişi hariç...Çok yalnızım anlıycağın.Yatay geçiş içinse yalnız kalmalıyım.Ben hala yatay geçişi düşünüyorum çünkü.Aslında Matematik hocamız bu okulun daha üstün olduğunu açık bir şekilde ispatladığından beri fikirlerim devrime uğrar gibi oldu.Vazgeçmek üzereyim...Hemde sen böyle bana karşı umursamaz olunca,bu vazgeçişe sürükleniyorum..

Buralara o kadar alıştım ki sanki aylardır burdayım.Zippo'mu ücretsiz doldurdu bugün tekelci amca.Bizden olsun diye... Öğrencilere iyi davranıyorlar.Bu arada zippo annemin ve orijinal.

Sensiz hayat çok anlamsız geliyor.Atttığım kahkahalar bile anlık.Zaten insan ne kadar mutsuzsa o kadar çok kahkaha atarmış.Haklılar sanırım.Senin umarsızlığın beni mutsuz ediyor.

Seni hala seviyorum...

V.
20.09.2010 için.

Kişiliksiz'e Mektuplar 23

Sevgili Cevapsız Arama,

Bugün İzmir'e geldiğim gün.Ve sen hala yanıt vermedin.Ve sen hala aramadın.Ve ben hala aramak istemiyorum.

Otobüste not almıştım.O notu yazıcam şimdi sana.
''Az önce 'Gossip Girl' izlerken farkettim.(Laptopta izliyordum.)Benim aradığım aslında boyutsal birşey.'Bu benim kızım!' diyebilir misin herkesin ortasında?Evet işte ihtiyacım olan herkesin hayranlığını kazandığım söylemen değil.Şimdi önemli ve sen esirgiyorsun.O yüzden zamana ihtiyacım var...''

Evet en nefret ettiğim şeyi yapıyorum.Sana olan sevgimi sorguluyorum.Bu çok acı.Bunu yapmam için beni sen zorladın.

Bugün yurda yerleştim.Babamla ayrılırken nerdeyse ağlıycaktım.Ama ağlasaydım babamın gözü arkada kalırdı.Ben güçlüyüm.Ne olursa olsun pes etmiycem.Her kız ağladı ama ben yapamam.Benim kendi kanatlarım var ve onlar güçsüz kalırsa uçamam.

Bu arada sigaraya tekrar başladım.Evet kötü haber.Kızma.''Sigarayı bıraktım,sana başladım.'' demiştim.Şimdi sen beni bıraktın bende eski tutkuma geri döndüm.

Oda arkadaşım...Seni anlatıyorum.Seni dinliyor ve seni okuyor.Sana yazdıklarımı okumak istedi.Ama dediğim gibi ''Özel''.Sadece ilk mektubu gördü.Bir tek görmesine izin verdim.Okumasına değil.

Bana sürekli yazar olmak isteyip istemediğimi sormaya başladı.Hayır dedim.Hayır çünkü ben gösteriş yapmayı sevmiyorum.

Amfi doluyor.Bitirmeliyim. Hoşçakal....

V.
19.09.2010 için.

Kişiliksiz'e Mektuplar 22

Sevgili Yokluk,
Yoksun yine.Aramıyorum bu defa.O kadar aramama geri dönüp ''Neden aradın?'' demedin bile.Önemliydi.

Sen özür dileyince hiçbir zaman önemli değil demedim sana.Çünkü sen öenmlisin ve özürün önemli.

Birgün özür dilediğinde sana ''Önemli değil.'' diyorsam... Artık önemsizleşmişsindir...Ve dilediğin özür, bana vicdan azabı yaşatmıyordur.

Karşınızdakini tanrılaştırmayın o sizi tanrılaştırmadığı sürece gibi bir cümle var aklımda.Nerde okuduğumu hatırlamıyorum ama bu maç berabere olmadığı sürece anlaşabilceğimizi düşünmüyorum.

Direksiyon sınavından geçtim bugün ve gecesinde İzmire doğru yola çıkıcam.Ama sen bunu da bilmiyorsun.Çünkü biz bugün de konuşmadık.

Olaya bak! Tüm kampüs bir anda doldu.Yatay geçişi sormuycam şimdilik ve saat 09:29 yavaş yavaş B4 amfisine gitmeliyim.

İstanbul'a gelmeyi yavaş yavaş istememeye başladım.Ne için gelicem sorusu beynimi mıncıklıyor.Sorun o değil.O sorunun cevabı sorun.Ve geldiğimde arasam açmıycaksın diye korkuyorum.Mektubu dersten sonra tamamlıycam.Artık öncelik sıramda ilk sen yoksun.

Geç yazıyorum bunu.A7 amfisindeyim.Dün yazmaya vakit bulamadım.Daha doğrusu aklıma geldikçe erteledim.Sen hala yoksun.Hala uzaksın.Gittikçe uzaklaşıyorsun.

Amfi sıkıcı.Ve tüm yılım amfilerde geçicek.Ve ben hala yatay düşünüyorum.Ama bu isteğim gün geçtikçe azalıyor.Gelsem artık kimsem yokmuş gibi olucak,burdan farkı yok.Her türlü mutsuz olucam.En azından burda bir şansım var.Kararını ver. Gelmemi istediğine beni inandır.Çünkü ben bu inancımı yitiriyorum.

Kendime not: Geceleri sokağa çıkmak tehlikeli ve yasaktır.

V.
18.09.2010 için...

Not: Geç geldiği için özür dilerim Kıbrıstaydım son bir haftadır.