21 Ağustos 2012 Salı

Bir Gece Masalı

Yolculuğuma başladığımda bir not defterim vardı ve kitap yazma hayallerim...

O'nu bulmaya gittiğimde gerçekten bulmama ihtimal olmadığını düşünmeme rağmen bir yanımda bulacağımdan adım gibi emindi.

Kadere meydan okumanın cezasını bulmakla kaybetmek arasında geçen bir gecede özetleyebilirdim.Ama hiçbiriniz gün doğmadan neleri doğurabileceğini denemek istemiştir.Ve ben denedim.

Bunu yazmak için neden bu kadar bekledim bende bilmiyorum. Ama size yemin ederim ki sadece bilmeniz kadarını öğrenebilecek ve düşündüğünüz kadarını bilmiş olacaksınız.

Alkolikliğe ve boşvermişliğe yakınlaştığım sevmediğim bir Şubat gecesi boktan bir barda Tuğçeyle içiyorduk.O zamanlar gidecek yeri olmayan kimsesizler kadar terkedilmiştim hayat tarafından.Bu kadar dramatize etmeyi sevmesem de sizi bunu okutmak için her şeyi yazardım.Her neyse, dönmek istemediğim bir oda ve odası vardı.Eğer dönmek istemiyorsak dönmezdik diycek kadar kolaydı hayat o günlerde.Dönmedik. Ve aklıma ''O'' geldi.Hala ismini vermeye korkuyorum.

Tuğçe'ye döndüm ve ''Hadi kalk İstanbul'a gidiyoruz.'' cümlemle başlayan başı sonu bilinmez o yolculuğa başladık. Yanımıza aldığımız sırt çantalarıyla koyulduğumuz yolda otogarda en erken 6 saat sonraya bulduğumuz biletle beklemeye başladık.

Otogarda beklerken içim içime sığmıyordu.Doğum günü hediyesini açmak için bekleyen o kız çocuğuna dönüşüvermiştim yeniden.Tazelendim sanki.Kendime inanamıyordum.Bir kaç arkadaşımı aradım.''Ben İstanbul'a gidiyorum O'nu bulmaya'' cümleleriyle başlayan bir çok telefon konuşması.

Zaman geçmiyordu.Yazmak istiyordum.Anlatmak.Başlangıcımızı yapmak.
Büfelerden birinde not defterlerinden buldum.Küçük bordo bir tane aldım.Ve yazmaya başladım.

''.... Neden İstanbul değil.Kalbim orada atıyor.Gözlerim oraya bakıyor. Onu merak ediyorum saçma ama onu özlüyorum.Kaderimi yaşıyorum ama şu an sadece dişlerimi fırçalamak istiyorum.'' 13 Şubat 2011 Saat 03:51

Otobüs saat 05:30da.

İstanbul'a vardığımızda Batu bizi karşılıyor.Dalış kulübünden arkadaşım.Kadıköy'de sonu denize çıkan bir sokakta kalıyoruz.

14 Şubat sabahı erkenden yola çıkıyoruz.İlk kez geldiğim anadolu yakasından avrupa yakasına geçiyoruz.

Sora sora Tünel'e çıkıyoruz. Merhaba Tünel ! Elimde sadece adı ve Tünel'de çatı katında bir stüdyosu olduğuydu. Samanlıkta iğne aramaktan pek farkı yok bu yaptığımın.Tünelde yüzlerce stüdyo var çünkü.Ve ben İstanbuldayım seni arıyorum.

Gelmişken rutinlerimi yapmak istedim.İlk olarak St.Antuan'da dilek tuttum. ''Bugün sevgililer günü biliyorsun,eğer gerçekten onu ne kadar sevdiğimi görüyorsan ki hiç şüphem yok onu bulmama yardım et'' diyorum.

Çıkıp Galata Kulesine gidiyoruz.Yükseklik korkumun ağzımdan çığlık olarak çıkmaması için dua ettiğim dakikalar yaşıyoruz.Atlamamak için elimden gelen çabayı gösteriyorum.

Yaklaşık 8 saat boyunca hemen hemen her stüdyoya bakıyoruz.Taaa ki o müzik marketteki Kuzey isimli yaşça büyük bir abimizin bana yardım teklifine kadar.Kendisi de zamanında Ankara'da bir kızı karda kışta 2 hafta aramış olduğundan halden anlıyor.


Sonraaaaa.......

Sonrasını sonra yazcam yoruldum.Aynı anıları tekrar kafamda hayal edip yaşamak çok canımı yakıyor.

2 yorum:

  1. her ne kadar canını çok yaksa da yazına devam etmelisin bence. yani kendinde o cesareti bulduğun an, yada kendini yazacak kadar güçlü bulduğun an devam etmeni dilerim. çünkü bir anda İstanbul'a gitme kararının ardından 6 saatlik bekleyiş, sonrasında İstanbul'da 8 saatlik arayış, tarumar bir halde gittiğiniz müzik market sahibi kuzey beyle girdiğiniz diyalog... işte sonunu ister istemez merak ediyor insan. umarım o gün parmaklarının ucundan dökülür kelimeler sıra sıra ardı ardına ve finalle yazıyı tamamlamış olursun. Ayrıca bencillik mi etmiş oluyorum bilmiyorum ama, duygularının ne derece hiddetli ve iç acıtıcı olduğunu yazdığın her kelimede hissettim. belkide kendin için devamını yazmaman en güzeli... öyle mi? öyleyse çok daha kötü olacaksan hiç yazma düşünme o anları tekrar tekrar ve geriye gitme koşar adımlarla buna ben vesile olmayı asla istemem. bu arada uzun zamandan beri takip ettiğim ama cesaret edipte iki kelime yazamadığım bir bloggersın... dikkat et kendine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle ne diyebileceğimi bilmiyorum. Sanki tükendim.Aslında yazmak istiyorum ama bitirmeye korkuyorum.Bitmesini istemiyorum.Ölmesin içimde bitkisel hayatta da severim gibi geliyor ama bu beni kanser ediyor.Farkındayım ama inkar etmek çok tatlı geliyor. Kendimden kaçmakla meşgulüm şu aralar bilahare yazarım umarım.

      Sil

çok mantıklı